R diplomasisi
Zafer Tunç
Türkiye, Cumhuriyet dönemi boyunca Ortadoğu'da dış politikasını denge siyaseti üzerine kurmuştu. Bu politik yaklaşım sayesinde başta İsrail-Filistin savaşları gibi bölgesel sorunlarda arabuluculuk üstlenebilen, anlaşmazlık yaşayan ülkeleri bir araya getirebilen bir konumdaydı.
2000'li yıllarda dış politikada proaktif olmak iddiası ile asırlık bu temel parametreyi terk etti. Dış politikadaki bu eksen değişikliğini reaksiyoner olmayı seçmek ve bölgede oyun kurucu olmak olarak tanımlayanların aksine diplomatlar bunun tehlikeli bir kumar olduğunu söyleseler de bu uyarılara kulak asılmadı. Türk dış politikasında denge diplomasisini "Monşerler Diplomasisi" olarak adlandırıp diplomatları statükocu olmakla suçlayarak bölgede etkin bir dış politika yürütmek hedefiyle angaje olduğumuz Arap Baharı'nın nihai sonucu İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Suriye ile problemli ilişkiler olmuştur.
Türkiye bölgede aktif olmak iddiası ile inisiyatif almak isterken Ortadoğu ülkeleri bu durumu ülkelerinin iç işlerine müdahale olarak gördü. Yaşanan gerilim diplomatik ilişkilerin durmasına ve büyükelçilerin karşılıklı çekilmesine varan sonuçlara yol açtı. Milyarlarca dolarlık ticari-ekonomik ilişkilerin bozulması ve çoğunluğu Suriye'den olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerden gelen milyonlarca mülteci dış politikada görülen Neo-Osmanlıcılık halüsinasyonunun sonucu oldu.
Bölgesinde güçlü devletler belirledikleri oyun alanlarında menfaatleri doğrultusunda kendilerine yakın kontrollü rejimler ve iktidarlar oluşturmak ister. Başka devletler üzerinde hegemonya kurarak küresel güç olma hedefine ulaşmaya çalışırlar; ancak dayanıklı bir ekonomi ile buna teşebbüs ederler. Ekonomik altyapısı yetersiz ise böyle bir oyuna katılan ülke o anda kaybeder.
Bugünlerde Türkiye Dışişleri Mısır, BAE, S.Arabistan gibi ülkeler ile başlattığı ilişkileri normalleştirme kararını görünen o ki İsrail ve Suriye ile devam ettirmek arzusunda. Son olarak Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamalar Suriye ile iletişim kurma konusunda yeni adımlar atılacağını gösteriyor. Gelinen noktada Monşer Diplomasisine geri dönüş olduğu açıkça görülüyor.
Türkiye'nin Rusya-Ukrayna savaşında denge siyaseti izleyip iki tarafla da görüşebiliyor olması aslında yüzyıllık dış politikasının bir çırpıda terk edilmesinin yanlışlığını gösteriyor. Ortadoğu gibi zorlu bir bölgede karar alıcı olmanız için bazen tarafsız olmanız ve çözüm için uzlaşmayı sağlayacak, tarafları bir araya getirecek güvenilir bir konumda görülmeniz gerekebilir. Türkiye böyle bir konumda alternatifsizdi.
İster ekonomik şartların zorlaması ister konjonktür bunu gerektirdiği için olsun Türkiye dış politikadaki temel parametrelerine geri dönecekse bu hem ülkemizin hem de bölge ülkelerinin yararına olur.
Vakit kaybetmeden komşu ülkelerle diplomatik ilişkilerimizi güçlendirip bölgede kalıcı barışın ve ekonomik refahın tesisi için adımlar atmalı, uluslararası iletişim kurmalıyız.
Diplomasinin harekete geçmesi bölgede huzuru sağlayacağı gibi ticari ilişkileri canlandıracak ve ekonomik hareketlilik getirecektir. Ayrıca kronikleşmeye yüz tutmadan mülteci meselesinin çözümüne de yardımcı olacaktır.
Türkiye'nin bu konuda atılacak adımlarda başarılı sonuçları hızla alabilecek deneyimli diplomatları var. Yeter ki onları harekete geçirecek siyasi iradeyi gösterelim.