Kış adam akıllı geldi artık. Bugün yarın, geldi geliyor derken yurdun pek çok yerinde kar yağışları da yoğunlaştı. Kar yağışı romantik, fotoğraflık, kartpostallık görünse de beraberinde hayatı ve sağlıklı olmayı zorlaştıran yanlarını da beraberinde getirdi. Hava sıcaklıklarının düşmesiyle özellikle geceleri gerçekleşen donmalar ve kardan da kaynaklanan sıvı zeminlerde oluşan buz tabakaları da “düşme” gibi çok önemli bir tehdidi de gündemimize taşıdı. Zeminlerin kar veya buzlanmalar nedeniyle aşırı kayganlaşması düşmeleri kolaylaştırıcı etkenler haline geldi. Kişilerin soğukta üşüdükleri için ellerini ceplerine koymaları da normal yürüme şeklini ve vücut dengesini bozduğu için de düşmelerden sonra meydana gelen travma yaralanmaları riskleri de artmış oldu.
Biz halk sağlıkçılar ne diyoruz? “Riski gör, tanımla, sorunu çöz, olayı önle, tamamen engelleyemiyorsan bile kontrol altına al.”
Buradan hareketle adım adım sorunları ve çözüm önerilerimizi sıralarsak
Soru 1: Kış mevsimini ve getirdiği çevresel şartların olumsuzluklarını tümüyle gidermek mümkün müdür?
Yanıt 1: Tamamen engellemek mümkün değilse bile kısmen azaltmak mümkündür. Örneğin buzlanma ve donmaların yaya ve taşıt yollarında kazalara sebep olmamaları için tuzlama yapılabilir. Yürüme yollarımızı kar yağdığında ayaz yiyip donma gerçekleşmeden temizlemek mümkündür. Yani bunun bir kısmı bireysel, bir kısmı da yerel yönetimlerin çözeceği bir durumdur. Yerel yönetimlerin hizmette eksik kaldıklarını düşünüyorsanız tüm belediyelerin şikayet ve isteklerinizi iletebildiğiniz “Beyaz masa” uygulamaları var ve herkesin kolayca ulaşabilmesi için tüm kolaylıklar sağlanmış durumda. Hem telefonlardan, hem internet ortamından hem de bizzat gidip yüz yüze başvurabileceğiniz bir sistemden erişim mümkün.
Soru 2: Bireysel olarak neler yapabiliriz?
Yanıt 1: Vereceğim örnekler size basit gelse de etrafımıza ve kendimize bir bakalım. Acaba biz gerçekten hangisine, ne kadar dikkat ediyoruz? Basit önlemlerin hayat kurtaracağını bilmemiz gerekiyor.
* Öncelikle; kapı ve bina girişlerinin önlerini, ortak alan ve asansör zeminlerini “gösterişli ve zengin dursun, el görsün, el alem ne der” diyerek mermer, fayans gibi zaten normal şartlarda bile kaygan olan malzemelerle donatmaktan vazgeçelim. Kendi memleketimizin iklim şartlarına bakalım. Ve bunu gözeterek malzeme seçelim. Örneğin; yılın yarısını kar ve buzla geçiren bir memlekette mermer yerine kaymaz taşlardan bir giriş yaptıysak belki bina girişimiz çok gösterişli olmaz ama sağlığımızı olumsuz etkileyecek pek çok riski bertaraf etmiş oluruz.
Aslında belki de olaylara bakışımızdaki ilk temel adım (GÜVENLİK KÜLTÜRÜ OLUŞTURMAK için) bu olmalıdır. “El alem ne der “mi? “Sağlığım daha önemli “mi?
* Kapımızın önünü, bahçemizi, apartman girişlerimizi, müstakil binalardaysak evimizin giriş alanının tamamını kardan temizlemek, üstü üste yağan ve alttaki karın üzerine buzlanan ve kalınlaşan bir tabaka oluşmasını engelleyecektir.
* Bina ve kapı girişlerini ve asansör zeminlerini ayakkabımızın altındaki kardan temizlenmeyi sağlayacak bir demir paspas koymak ve üzerinde yürüdüğümüzde kaymayacak bir basit malzeme ile kaplamak faydalı olacaktır.
* Kapı girişleri ve bina merdivenlerinde sağlam malzemelerden yapılmış kolluklar ve tutamaçlar konması faydalı olacaktır. Bunlara tutunarak merdiven inmek olası düşmeleri, kalça, omurga kırıklarını önleyecektir.
* Zeminleri soğuk havalarda su ile yıkamak yerine, karlar eridikçe çek-paslar (çek-çekler) kullanarak hızla kurutmamız, ince bir su tabakası kalmasını, gece yineleyen donmayı ve görünmeyecek kadar ince, gizli ama çok kaygan olacak bir zeminin oluşmasını engelleyecektir.
* Ne kadar temiz ve kuru görünseler de bu gibi alanlarda yine de temkinli ve koşturmadan yürüyerek kaymamaya da özen göstermeliyiz.
*Bu konuda okullardaki giriş çıkışlar ve ortak alanlarda da benzer çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çünkü okullarda çocuklar biraz daha kontrolsüz, hızlı hareket ederler. Giriş çıkışlarda okul servisine veya oyun hevesiyle teneffüslerde arkadaşlarına yetişmeye çalışan çocuklarımız da ciddi düşme tehdidi altındadır. (Lütfen çocuklarımızı bu konuda uyaralım.)
* Yağmur ve kar yağışlı havalarda ayakkabı seçimimize dikkat etmeliyiz. Tabanı kalın lastik veya kauçuktan, kaymaz malzemeden yapılmış, düz tabanlı ayakkabı ve botları tercih etmeliyiz. (Kadınlar daha kozmetik görünüyor diye veya giysilerinin altına uyumlu olduğu için topuklu ayakkabı vb giymek isterlerse de ayakkabılarını bir çantaya koyup bina içlerine girdiklerinde ya da ofislerinde değiştirebilirler. Ama dış ortamlarda ve araba kullanırken topuklu, tabanı kaygan sert malzemeli olanları giymemeliyiz.)
* Yürürken iki el cepte yürümemeliyiz. İki elimiz cepteyken dengemizi kaybedersek elleri cepten çıkaramadan ya bütünüyle öne ya da kocaman bir kütle olarak arkaya doğru düşeriz. Eller ve kollar denge sağlamada ve düşerken bizi düşme yönünde vücudumuzdan önce yere değerek düşme hızımızı azaltmaya yardımcı olur. Eğer eller cepteyse düşme hızımız artacaktır. Ön tarafa düştüysek düşülen zeminin özelliğine göre direk burun, yüz, çene hatta göğüs kafesimiz ciddi zarar görebilir. Arkaya doğru düştüysek kafa ve boyun travmaları kaçınılmaz olacaktır. Ki bunların tümü ciddi, sonucu ağır komplikasyonlu ve hatta ölümcül yaralanmalardır. Ama ellerimiz cepte değil de yanlarda veya önde olursa düşerken en kötü ihtimalle hem düşme hızımız azalacağı için travma şiddeti azalacak, hem de el-bilek-kol-dirsek-omuz travması gibi yaralanmalar olacaktır. Bu travmalar da sonuçta kırık-çıkıkla sonuçlanacak olsa bile bir kafa- göğüs kafesi-kaburga yaralanmaları kadar büyük ve ciddi sonuçlar doğurmayacaktır.
* Özellikle sabah hava sıcaklığının düşük olduğu saatlerde ibadet amaçlı camiye vb giden yaşlılar için yerlerin buzlanmış olması, kayma tehdidini çok güçlendirmektedir. Yaşlılarımızın ellerine denge korumaya yardımcı ucu kaymaz lastikli baston vermek de düşme sayılarını ve komplikasyonlarını azaltacaktır.
*Her gördüğümde yüreğimin ağzıma geldiği bir şeye değinmeden geçemeyeceğim. Dışarda tek başımıza kayarak, dengemizi zar zor sağlayarak yürürken, kucağında bebek, kolunda bebek çantasıyla ve montunun bir ucuna yapışan ufacık da bir çocukla yürüyen kadınlar... Emin olun o kadar çok ki bu manzara. Hatta bazen daha da kötüsü; önlerinde yürüyen sapasağlam bir erkek.. Babası, erkek kardeşi, akrabası veya eşi. Her kim ise.. Bu kadınlar korunmasız şekilde sadece kucakta battaniyeye sardığı çocukla bir yerlere yetişiyor.. Bu çocuğu taşırken ayağı kaysa düşse, hem az önce dediğim travmalara kendi maruz kalacak hem de kucağındaki bebek kim bilir nereye savrulacak ve ne şekilde düşecek. Bunun devamını hayal gücünüze bırakarak mesajıma geçeyim. Öncelikle bu olumsuz hava koşullarında çok zorunlu olmadıkça, yaşlılarımız, kadınlarımız, hastalarımız, yanlarında “kendilerine gerçekten destek olacak” biri olmadan dışarı çıkmamalıdır. Mecbur kalınan durumlarda bebekli anneler dışarı çıktılarsa; bebeği fiziki olarak daha güçlü olan erkekler, çanta vb aksesuarları da anneler taşımalıdır. Mümkünse bebekler taşımaya uygun (örneğin araç koltuklarının portatif parçaları veya sert pusetlerle) ve korumalı şekilde taşınmalıdır. Olası bir düşmede bu araçlar sert zemine düşmeden kaynaklanacak travmaların şiddetini azaltacaktır. Bebeği taşıyan kişilerin ayakkabıları da kaymaz, kalın tabanlı kışlık botlar olmalıdır.
Bu örnekleri çoğaltmak da gerekli önlemleri almak da çok mümkün. Görmek için etrafımıza bakmamız yeterli.
Bundan böyle yalnızca görgü kuralları gereği büyüklerimize saygı için değil, sağlığımızı korumak üzere de yürürken ellerimizi cepten çıkaralım…