Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık; sadece hastalık ve sakatlığın olmaması değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanmıştır. Hastalıkların tıbbi tedavisi kadar kişilerin inanması, güvenmesi, bireysel ve hatta kitlesel kabul görmesi gibi unsurlarla desteklenmesi de önemlidir.
Yine Dünya Sağlık Örgütü’ne göre geleneksel ve tamamlayıcı tıp da “fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı (izahı yapılabilen veya yapılamayan) bilgi, beceri ve uygulamalar bütünüdür” şeklinde ifade edilmiştir.
Tıp tarihi boyunca dönem dönem modern tıbbi uygulamalar, dönem dönem de geleneksel yöntemlerin kullanımı ön plana çıkmıştır. Tedavilerin yetersiz kaldığı zamanlarda “umut” adına her şeye sarılacak konuma gelen çaresiz hastalar için geleneksel metotlar modern tıbba alternatif olarak uygulama alanı bulmuşlardır.
Bu yazıyı okuyan sizlerin bile kendinde, ailelerinde, yakın çevrelerinde gördüğü, duyduğu ve hatta bizzat tecrübe ettiği, çaresizce her şeyden medet umduğu bir hastalığı veya yakını olmuş olabilir. İşte tam da bu noktada aslında çok uzun bir tarihçesi ve geleneği olan adı üzerinde “geleneksel uygulamalar” ve beraberinde uygulayıcıları hayatımıza hızla girmiştir. Tıbbi uygulama hataları yüksek tazminatlarla cezalandırıldığı zaman hekimlerin hasta tedavisinde çekingen davrandıkları bir gerçektir. Hasta ve hasta yakınları hekime ve sağlık personeline şiddet uyguladığı zaman uygulayıcıların elinin titremesi normaldir.
İlaç ve tedavi masrafları artar, ilaç temininde zorluk çekilirse aynı dönemlerde hasta ve yakınları tarafından alternatif yolların aranıp bulunması çok mümkündür. Çünkü “elimizden geleni yaptık” deyip vicdan temizlemenin yoludur “doğru veya yanlış olduğuna bakmaksızın her yolu denemek”. Peki bu kadar çaresiz insan varken, bu işin tarihsel süreçteki kökenlerindeki özünü, sanatını icra eden meslek erbapları kadar, illegal gelir kapısı haline getiren, sahte, hatalı ve hatta ölümcül sonuçları olabilecek tehlikeli uygulamalar yapmaya çekinmeyen, denetimsiz hazırlanan ürünlerle zengin olan sahtekarlar olmayacak mıdır? Olmuştur, olmaktadır, olacaktır.
Sağlığın anayasal düzeyde koruyucusu olan devlet bu aşamada devreye girerek, uygulamalar için yetkinlik belgesini, hizmet sunulan alanların ve kullanılan ürünlerin denetimini yaparak insan sağlığını korumak adına yönetmelikler düzenlemiş ve yürürlüğe koymuş olsa da; kontrolsüz şekilde yapılan ve yayılan pek çok ürün ve hizmet sunucusuyla (tırnak içinde “şarlatanlarla”) karşı karşıyayız. Bazen “yok artık” dedirtecek kadar korkunç, zararlı ve sağaltıcı olması tıbben ve bilimsel olarak imkânsız ürün ve uygulamalara rastlıyoruz. Gerçekçi görünebilen ama asla bilimsel olmayan, bilimsel olma şartlarını taşımayan iddialı uygulamaları yapıp, ürünleri satıp bir de üstüne “sadece tavsiyedir” yazmakla hukuki sorumluluktan kaçtığını düşünen kişilerin acaba vicdani sorumlulukları var mıdır diye düşünmeden edemiyor insan.
Üzerinde “ilaç değildir” yazmasına rağmen iyileştirici ve ilaç gibi olumlu etkisi olduğu iddia edilerek satılan ürünlere erişmek çok kolaylaştı. Denetimsiz ürünlerin internet yoluyla kapınıza kadar gelmesi gayet basit.
Hatta eczanelerde bile neredeyse ilaçlar kadar bu tür malzemeler reyonlarda yer kaplıyor. Eczanelerde kutulu, ambalajlı, adı sanı olan bu ürünlerden daha vahimi belki de aktarlardan ve semt pazarlarından kontrolsüz dozlarla alınan ve bitkisel denilerek hiçbir zararı olmayacağına inanılan ürünler. Ehil olmayan ellerden çıkan ürün ve insan bedenine bizzat müdahalelerin sonuçları, şimdi değilse bile orta ve uzun vadede ağır sonuçlara yol açabilecektir. Yol yakınken müdahale edilmelidir.
Günümüze kadar yetkisiz kullanımların önüne geçmek ve insanları bu yöntemlerin zararlı etkilerinden korumak için dünyada ve Türkiye’de çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Bunun için Türkiye’de en son 27 Ekim 2014 tarihli resmi gazetede “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/10/20141027-3.htm ) yayınlanmıştır. Bu yönetmelikte 15 yöntem için kullanım alanları ifade edilmiştir. Bu yönetmelikte adı geçen uygulamaların uygulayıcılarına “yetkinlik belgesi ile çalışma şartı” getirilmiştir. Ancak hizmete erişim sorunları, ekonomik yetersizlikler, yanlış yönlendirmeler, hatta bizzat bu işi dolandırıcılık malzemesi yapan kötü niyetli kişiler ve merdiven altı uygulamalar yüzünden hastalar mağduriyet yaşamaktadır. Ve ne yazık ki hastalar, tüm bunlardan zarar görüp, hastalıkları daha da kötüye gidip gerçek hekimlere ve modern sağlık hizmeti veren kurumlara başvurduklarında gerçeği anlatmayıp, kullandıkları yöntem ve ciddi yan etkileri olan, aldıkları bu maddeleri gizleyip hekimlerin tanı ve tedavide yanılmalarına yol açmakta, kendi tedavilerinin de başarısız olmalarına kendi elleriyle sebep olmaktadırlar.
Size GETAT denerek, aslında GETAT ile uzaktan yakından ilgisi olmayan sahte yöntemler ve bunların sahte uygulayıcılarına koşulsuz, şartsız inanmayıp, ilaç diye sunulan ama gerçekte ilaç etkisi olmayan ürünlere ve vücudunuza zarar verme ihtimali olan uygulamalara izin verirken bilimsel sonuçları gerçek ve doğru yöntemlerle ispatlanmış mıdır diye sorgulayan gözlerle bakmanızı öneriyor; modern ve geleneksel tıp savaşında kaybedenlerden olmamanız için de yine de her koşulda bilimden yana olmanızı tavsiye ediyorum.
Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi; “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”….
Sıhhatinizin değerini bilmeniz ve bilmeyen ellere harcatmamanız dileğiyle…