Kovid pandemisinin kritik aşamalarından birisi aşılamaların başladığı dönem olmuştur. Aşıya erken ulaşan ülkelerde en önce aşılanan sağlık personelinin ve aşılanan diğer gruplardaki ağır hasta ve ölüm sayılarının azalması, aşının etkinliğini gösteren ilk bulgular olmuş ve ümitleri artırmıştır.
Ancak dünyada her dönem, her bölgede var olan aşı karşıtlarının faaliyetleri, vaka ve ölüm sayılarının tartışmalı ve güven sarsıcı şekilde sunulması gibi etkenler, bazı grupların aşıya karşı temkinli şekilde yaklaşmasına sebep olmuştur. Komplo teorileri ve gerçekdışı söylemler ne yazık ki aşılama oranlarına olumsuz yansımaktadır.
Gebeler özen gösterilen grupların belki de en önemlisidir. Çünkü gebelik, sonucunda sağlıklı doğum ve sağlıklı bebeklere sahip olmak gibi büyük bir sorumluluk ve anlamlı bir beklentiyi içerir.
Gebeliğin sorunsuzca yaşanması, sağlıklı bir ortamda doğumun gerçekleşmesi için gebelerin Doğum Öncesi Bakım (DÖB) dediğimiz takipleri, aile hekimleri ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından özenle yapılmaktadır.
Bizler gebelerini seven, (hayatının başka dönemlerine göre en azından gebeliğinde) kadınlara biraz daha fazla değer veren toplumlardanız. Ve sağlık kontrollerini genellikle aksatmadan, ihmal etmeden hem müstakbel annenin hem de bebeğin sağlığından emin olmak isteriz. Onları doktora götürür, iyi beslenmesine gayret eder, psikolojik olarak destekler, ilaçlarını alıp kullandırır, takipte ne gerekiyorsa yaparız. Ancak bunları yaparken temel belirleyici duygumuz “doğumun sağ salim gerçekleşmesine kadar onları her şeyden koruma içgüdüsüyle endişe duyarak” kollamaya çalışmamızdır. O kadar ki korkudan onlara aşı bile yaptırmayız. Ama iyi mi yapıyoruz kötü mü? Nelere yol açabileceğimizin farkında mıyız? Düşünelim mi biraz bu konu hakkında?
Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de aşıya erişim sağlanır sağlanmaz, risk gruplarının aşıları başlatıldı, belli özel gruplar hızla aşılandı, çocukluk yaş grubuna kadar herkesin aşılanması için seferber olduk ancak halen gebeleri bunun dışında tutacak kadar kaygılıyız. Bize olabilecek yan etkileri göze alarak aşıya evet derken gebeleri dışarda tutuyoruz.
Peki virüs gebelere bulaşmıyor mu? Bulaşıyor.. Gebelik hastalığa yakalanmaktan koruyan özel bir durum mu? Değil.. Gebeler efsunlu mu? Tabi ki değil.. Gebenin etrafındaki herkes aşılı bile olsa aşılanmak virüsün yayılımını engelliyor mu? Hayır.
Aşılı olmak virüsü almaya engel değildir sadece hastalığı daha hafif geçirmemize yardımcı olur. Aşılı olsak da virüs bize bulaşabilir ve biz başkalarına taşıyıp bulaştırabiliriz.
Özellikle de aşılanmamış gebelere… O zaman en çok korumak istediğimiz bu grubun elinden “aşılanma ile korunma hakkı”nı neden, nasıl ve ne hakla alıyoruz?
Hastalığa yakalanan gruplarda şişmanlar için – özellikle şişman kadınların daha riskli olduğunu, hastalığın bu kişilerde- daha ölümcül seyrettiğini biliyor muyuz? Evet, artık biliniyor. Gebeler alışkın oldukları vücut ağırlığından daha fazlasını gebelikte alıp şişmanlamıyor mu? Evet.. Çok nadiren kilosunu koruyabilenler olabilir ama olayın doğası gereği gebe kilo alır mı? Alır... Gebelikte hormonal ve fizyolojik değişiklikler nedeniyle kan yapısı, pıhtılaşma, bağışıklık sisteminde ve akciğer kapasitesinde değişiklikler oluşmuyor mu? Evet oluşuyor. Peki bu saydıklarımız Kovid hastalığı için gebelerde risk oluşturmuyor mu ve aşılanmalarını gerektirmiyor mu? Kesinlikle gerektiriyor. Peki o zaman, neden aşılatmıyoruz gebelerimizi ? Dilerim cevabınız; “kafasında tek gözlü arkasında kuyruklu çocuklar doğmasın diye aşılatmıyoruz” değildir. Çünkü bilimsel olmayan söylemler sadece bireylere, nihayetinde toplumlara ve geleceğimize zarar verir. İnsanların canına mal olur. Tıpkı aşılatılmayan gebelerimizi Kovid nedeniyle kaybetmemiz gibi. Bunun vebalini böylesine akıl ve bilimden uzak açıklamaları yapanlar alabiliyor mu acaba?
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini gösteren göstergelerden biri “Anne Ölüm Hızı”dır. Kadınlarımızın “gebelik, doğum ve lohusalık dönemlerinde; gebelik, doğum ve lohusalığa bağlı ve geçirdikleri hastalıkların bu dönemlerde ölüme yol açmalarıyla” ilintili hesaplanan bir rakamdır. Gebelik tespit edilip kayda girdiğinden itibaren, temel sağlık hizmetleri kapsamında bu kadınlarımız birinci basamak sağlık personeli tarafından izleme alınır, kontrol altında tutulur. Gebelik döneminde ilk 3 ay bebeğin gelişimi için hassas kabul edilir ve organ gelişiminin gerçekleştiği bu dönemde gebelerimizi çok daha özenle dış etkenlere karşı (hastalık, ilaç kullanımı, radyasyon vb) korumaya çalışırız. Mecbur kalmadıkça ilaç bile vermeyiz. Her gebelikte doğum gerçekleşmeden önceki belli aylar içinde en az iki doz uyguladığımız tetanoz aşısını bile dördüncü aydan sonraki bir dönemde yaparız ki; ola ki bir yan etki gerçekleşir ve bebeğin kaybı veya annenin rahatsızlanmasına yol açan bir durum olursa, bu aşıdan mıdır yoksa başka nedeni var mıdır diye akıllarda soru işareti kalmasın diye riske etmeyiz. Üç aydan sonra tetanoz, hepatit B gibi aşıların yapılması mümkündür. Tıpkı Kovid salgınında uygulamada olan aşılarla aşılayabileceğimiz gibi.
Peki aşılamazsak ne olur? Anne ölümlerimi artar. Nitekim salgın dönemindeki anne ölümlerimizin sayısı artmış ve özellikle Doğu, Güneydoğu ve kırsal alanda doğum öncesi bakımı yetersiz alan gebelerimiz için risk daha da yükselmiştir.
Aşılatmadığınız gebeleriniz Kovid’den ölüyor biliyor musunuz? Hem de geride başka çocuklar bırakarak. Ölüm sayıları çok arttı ve bu ölümler basit bir istatistik sayısı değil. Ölenler sayıdan ibaret değil. Onları salt rakam olarak değerlendiremeyiz. Çünkü ölenler “anne”… Gencecik yaşlarında yuvalarında boynu bükük çocuklar bırakarak ve gözleri arkada kalarak ölüyorlar. Anneler aşılanmadıklarında ola ki Kovid olurlarsa tedavi olmak için de hastanelere yatmak istemiyor. Çünkü evde başka çocukları oluyor ve evini bırakıp hastanede tedavi olmayı bile kendilerine hak göremiyorlar. Ama aşılanmayan diğer vakalarda olduğu gibi Kovid bedene girdi mi affetmiyor aşısızlığı. Solukları tıkanana kadar evden çıkamıyorlar, verilen ilaçları karnındaki bebeğe zararlı olur korkusuyla almadıkları için de tedavi de edilemiyorlar. Ve bile isteye gelemedikleri hastanelere şiddetli solunum sıkıntısı ve hayati tehlike ile ve iş işten geçtikten sonra bilinçleri kapanınca getiriliyorlar. Bazı vakalarda karınlarındaki bebeği kaybediyor, bazıları ise doğurdukları bebeği bir kez görüp koklayamadan yoğun bakımdan çıkamadan hayata veda ediyorlar.
Peki ya geride kalanlar? Annem hastaneye gitti, geri gelecek diye umutla yol gözleyen, emaneten akrabalara bırakılan, annesine doyamayan evdeki çocuklar veya hayata annesiz on sıfır-yüz sıfır-bin sıfır eksik başlayan yeni doğan minnacık bebekler.
Gözleri açık giden annelerin vebalini kim verecek? Devletin sunduğu her türlü olanağa erişimi mümkün iken sırf kocası, kayınvalidesi veya yakınları istemedi diye, kendisi çok istese bile çeşitli nedenlerle aşı yaptıramayan kadınlarımızın ve annesiz kalan çocuklarımızın hakkını kim ödeyecek? Dağılan, ocağı sönen yuvalar ve her zaman bir tarafları eksik kalacak olan bu yavruların kaderini kimler yazıyor bu durumda? Kimin böyle bir hakkı ve haddi olabilir?
Ez cümle; bugünkü bilgilerimize göre; kadın doğum ve enfeksiyon hastalıkları uzmanları gebelerin üçüncü ayı tamamlayınca Kovid aşısı yaptırmalarını öneriyor. Aşısız gebeleri bekleyen en net ve en büyük tehlike “ölüm”. Şakası yok.