Ülkemizde ve dünyada gerçekleşen afetler bizim afet farkındalığı çabalarımızdan daha hızlı gelişiyor ne yazık ki. Son günlerin gündemi ise aşırı yağışların yol açtığı seller ve su taşkınları. Haberlerde veya sosyal medyada görülen anlık sel görüntülerinin ötesinde bakabilmeliyiz bu olaylara.
Zira gördüklerimiz “sonuç”.. Peki ya “sebepler?”. Yani her yağış sel olur mu? Yağışlar mı artı? Ki arttıysa sebepleri neler? Peki diyelim ki her yerde çok yağış oldu..
Her yağış alan bölgede neden sel olmuyor? Altyapı eksiklikleri mi yoksa doğanın bilinçsizce katledilmesi mi etken?
Yıllarca ozon tabakası, küresel ısınma diye diye dikkat çekmeye çalışan bilim adamlarına rağmen ancak başımıza böyle afetler gelince mi kuruyoruz “Hepsi insanın suçu, doğa insandan intikam alıyor, doğanın düşmanı insan” gibi cümleleri?
Afet zincirinin en güçlü halkası hazırlık evresidir. Burada da en önemli başlık “halk farkındalığı ve organizasyon eğitimleri”dir.
Afet öncesi, sırası ve sonrasında halkın yapması gerekenleri iyi öğretebilirsek zarar azaltmada başarılı olabiliriz. Zararın neresinden dönülürse kârdır ve her zaman söylediğimiz gibi “Afetlerden korkmamalı ama çok hazırlıklı olmalıyız ki artık bundan sonrası için tüm afetlerin sayısı artacak gibi duruyor”..
Ve yine rakamlar gösteriyor ki sel, depremden sonra en fazla can ve mal kaybına yol açan ciddi maliyetli afetlerdendir.
Israrla önleme ve koruma üzerine yoğunlaşmaya çalışsam da ne yazık ki gündeme oturan yalnızca felaket haberleri ve sonuç manzaraları oluyor. Hala nedenlere yoğunlaşıp, bilim ve bilim insanlarının çabalarıyla önleme faaliyetlerine odaklanamıyoruz. Sonuçlarla canımız yanıyor ve anlık hafızalarımızla sadece günü kurtarıyoruz.
Afetlerin tamamı değilse bile büyük kısmı bizim için “engellenebilir ve zararları öngörülebilir” dir. Halk Sağlıkçılar olarak bizim “riskleri gör – çöz - önlem al - zararlarından kurtul veya azalt” demelerimiz neden kulak ardı ediliyor?
30 yıla yaklaşan meslek hayatım boyunca buna yanıt bulamadım ne yazık ki. O zaman ben de klasik bilgilerimizi tekrarlayıp sonuçları ve sağlığa olumsuz etkilerini azaltacak önerileri hatırlatayım.
Önleme adına “Yapacağımız ilk iş bölgemizin afet risk haritalarını çıkarıp sürekli güncel tutmaktır. Çünkü şartlar anlık bile değişebilir ve güncelleme şarttır. Güncellenmeyen durumlara hazırlıklı değilsek ve risk tanımlamalarımızı dinamik olarak yenilemiyorsak daha büyük felaketlere maruz kalabiliriz.
Eğer sorunumuz sadece doğal riskler değil işleyiş ve kurumsal denetim eksikliği ise de hızla buna yönelik çalışmalar yapmalıyız. Bu çalışmalar ile “doğru-dürüst-bilimsel” işleyen sistemler oluşturmalıyız. Daha önce de çok kez ifade ettiğim gibi; bu sistemlerin “bireylerden ve günlük siyasetten etkilenmeyecek şekilde bağımsız” ve geleceğe uzanan uzun vadeli olması başarıyı artıracaktır. Akut (kısa süreli) - orta ve uzun vadeli olacak şekilde atılacak adımları da ayrı ayrı ele almalıyız.
Yaşadığımız yoğun yağışlarla gelen sellerin yol açtığı zararlara bu açıdan göz atacak olursak:
Kısa süreli (akut) etkilenmeler: sel anında kişiler veya kurtarma ekipleri için sel sularına kapılma, sürüklenmeye bağlı yaralanma, şiddetli çarpma ve savrulma etkisiyle uzuv ve kafa yaralanmaları, çevreden gelen sürüklenen her şeyin kişilere çarpması, sıkıştırması, boğulma ve hatta ölüm gibi insan sağlığını doğrudan etkileyen durumlar olabilir.
Su kaynaklarının kirlenmesi, kanalizasyon ve altyapının selden zarar görmesi nedeniyle de sağlıklı içme ve kullanma suyu temini için hazırlıklı olunmalıdır.
Selden sadece insanlar değil doğal yaşamın parçası olan evcil ve evcil olmayan hayvanların da yaşamları etkilenecek, barınakları zarar görecektir.
Selden kurtulabilen hayvanlar da insanların yaşam alanlarına aç ve panik şekilde karışınca saldırmalar, ısırmalar, yaralanmalar veya gıda kaynaklarına temasları sonucu taşıdıkları hastalıkları yayma riskleri doğacaktır.
Olay esnasında acil arama kurtarma ve kurtarılan hastalar için de bakım ekiplerinin, tüm bunlar göz önünde bulundurularak organize edilmesi ve donanımlandırılması gerekir.
Orta vadede sel alanından güvenli bölgelere taşınan ancak tedavisi yeterince yapılamayan kişiler için ciddi enfeksiyonlar, güvenli su, yiyecek, ilaç ve barınma şartlarının yeterince sağlanamaması, bağışıklama gibi temel sağlık hizmetlerinin aksaması, devam eden panik, kaygı, geçim sıkıntısı, tarım-turizm-hayvancılığın etkilenmesi ve uzun döneme de yansıyacak depresyon gibi toplum ruh sağlığını ilgilendiren sorunlar görülebilir.
Uzun vadede barınma alanlarının tamamen tahrip olması veya yerle bir olması durumunda kalıcı barınma, sağlıklı yaşam, eğitim olanakları, geçimlerini sağlayacak faaliyetlerin kısa sürede düzenlenememesi, yaygın, kalıcı ve kronikleşen toplum ruh sağlığı sorunları, bölgedeki ekosistemin bozulmasından kaynaklanan değişimlerin (yer altı kanalizasyon sistemlerinden yer yüzüne çıkan fare, yılan, böcek vb) ve çamur ve kanalizasyon ne kirlenen yer altı su kaynaklarının her türlü olumsuz sonuçları sayılabilir.
Temiz suyun kısmi azlığı veya yokluğu; öncelikle kişisel hijyeni olumsuz yönde etkileyerek kentsel alanlarda özellikle toplu yaşanılan yerlerde (okul, kışla, hastane vb) bulaşıcı hastalıkların görülmesine ve salgın hastalıkların çıkmasına neden olabilir. Suyla yüze yakın farklı hastalık etkeni bulaşabilir.
Sulardan kaynaklanan hastalıklar her yaş grubundan insanı etkileyebilir. Özellikle, küçük çocuklar, gebeler, yaşlılar ve bağışıklığı baskılayıcı tedavi görenler, bu infeksiyon hastalıklarına daha duyarlıdır.
Suyla bulaşan infeksiyon hastalıkları toplum içinde hızla yayılarak büyük salgınlara yol açabilir. Bu nedenle sel dönemlerinde de su kesintilerinden mümkün olduğunca kaçınmak temel prensip olmalıdır. Su kesintilerinin yarattığı en önemli tehlike şebeke kirliliğine yol açmasıdır. Biyolojik kirliliğin yanı sıra önemli boyutta kimyasal kirlilik de olabilir. Yerel yönetimler bu konularda hazırlıklı ve uyanık olmalıdır.
Selleri oluşturan etkenleri ortadan kaldırırsak bunları önleriz. Bunun için devlet kurumları önderliğinde ama katılımcı tüm sivil toplum örgütlerini içerecek şekilde gerçek işbirliği halinde gönüllüleri ve görevlilerin bizzat içinde olduğu bölge risk haritaları ve hazır ekipleri ortaya çıkarmalıyız.
Bu çerçevede örneğin bugüne kadar yapılagelen yanlış uygulamalar varsa (çarpık kentleşmenin önlenmesi, dere yatakları ve su havzalarında sel oluşumuna neden olan doğal yapının tahribi ve ormanlık alanların yok edilmesi, sel ve dere yataklarında yapılaşma, tarım arazilerinin yanlış kullanımı, dere yataklarından inşaatlar için kum ve çakıl alma gibi) bu uygulamalara hızla son verilmesini sağlamalıyız. Sorumluları gerekirse cezalandırmalıyız.
Kurtarmaların hemen sonrasında sosyal devletin gereği olan destek sistemlerinin devlet eliyle ve sıkı kontrolüyle hızla verildiği işleyen modeller geliştirmeliyiz.
Afet sonrasında kullanılacak toplanma alanları, çadırlar ve prefabrik konutlar hem altyapı, hem sayı açısından planlanmalı, hem de halk bu konularda çok iyi bilinçlendirilmelidir. Kağıt üzerinde mükemmel hazırlanmış olsa bile afet sırasında nereye gideceğini veya akut durum geçtikten sonra nereye başvuracağını bilemeyen bir halk, organizasyondan fayda göremeyecektir.
Basit bilgiler ve uygulamalar ile sadece afet anında kendi canımızı ve sağlığımızı değil, çocuklarımıza bıraktığımız dünyamızın gelecekteki sağlığı için de faydalı olacağımızı unutmayalım.
Yine her zaman dediğimi tekrarlayarak bitireyim;
Dünyayı kurallar, yasaklar, kanunlar, yaptırımlarla koruyamayız. Biz bu dünyayı insan, hayvan, bitki, hava, su gibi canlı-cansız tüm parçaları ile “koşulsuz severek, inançla” ve “illa ki bilim” ile koruyabiliriz.