Şehirlerin Dili -5-
Osman Utkan
“Önce insanlar binaları; sonra binalar insanları şekillendirir.” diye bir söz vardır. Binaları tasarlayan mimarlar sadece tuğlalar, taşlar, duvarlardan ibaret olan yapılar yapmamaktadırlar. Bu yapılar, kullanım amaçlarına uygun olarak tasarlanmaktadır.
Örneklendirmek gerekirse siyaset kurumuna ait yapılar görkemli; dini yapılar ferah ve huzurlu; askeri yapılar sert olacak bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Bu anlamda eğitim kurumları da bilinçsiz mimari tasarımlardan payına düşeni almaktadır. Hayatı eğitimin içinde geçen birisi olarak bu mimari tasarımların eğitim kurumları için sağlıklı olmadığını düşünenlerdenim. Bu yapıların öğrencilerin konforunu öteleyen ve öğrenciyle olan iletişimi dikey hale getiren bir nitelikte olduğu söylenebilir.
Geçenlerde gençlere eğitim semineri sunmak amaçlı bir liseye gittim. Lisenin fiziksel özellikleri dikkatimi çekti. Lisenin çevresini kuşatan yüksek duvarlar vardı. Duvarların üstünde demir parmaklıklar ve parmaklıkların üstünde de hapishane tellerinin olduğunu gördüm. Dışardan bakıldığında oldukça korunaklı olan bu okulda duvarların köşelerine her yeri gören kameralar konulmuştu.
Okul kapısı ağır ve büyük demir kapılardan yapılmıştı. Kapı içeriden dışarıyı, dışarıdan da içeriyi göstermeyecek şekilde ve siyah renkli olarak tasarlanmıştı. Bazen haberlerde okul kapısı altında kalarak ölen ve yaranan öğrencileri duyardım. Bu kapı da o cinstendi. Allah korusun yıkılsa büyük riskleri barındırmakta. Öğrenciler sıkı kontrollerle bu kapılardan içeri girmekteydi.
Okul bahçeleri tamamen betondan teşekkül etmiştir. Yeşil alanların hemen hemen yok mesabesinde olduğu görülmektedir. Öğrenciler betondan ibaret olan bu avluların soğuk ve itici havasında teneffüs etmektedirler. Çocukluğumuzda okul bahçelerinin büyük bir kısmı yeşil alanlardan -gerçi biz çocukları oralara sokmazlardı- oluşmaktaydı. Ancak yeni düzende okullarda, yeşil alanlara hemen hemen hiç yer verilmemektedir.
Okul içine gittiğim zaman zemin katlardaki pencerelerin demir parmaklıkları vardı. Bazı okullarda zemin katların camları yarıya kadar boyalıdır. Öğrencinin dışarıyla bağının kesilmesine yönelik bir adım olarak faydalı gibi düşünülse dahi durum öğrenci açısından çok olumlu göründüğünü sanmıyorum.
Sınıflarda öğrenciler, sert tahta sıralara oturmaktadır. Sıraların etrafı açık bir şekildedir. Çoğunlukla bu sıralar öğrencilerin boylarına ve gelişimlerine uygun da değildir. Öğrencilere, oturdukları sert sıralarla sınıfta oldukları hatırlatılır. Bu durum ilkokuldan üniversiteye kadar tümüyle böyledir. Bu kuru sıralar sayesinde, öğrencilerin gözünde sınıflar konforlu bir yer değildir.
Okullar yapılırken çocukların psikolojisine uygun olarak ve öğrencilere zevk veren bir şekilde tasarlanmalıdır. Öğrencilerin okulu yadırgayıp, ona yabancılaşmaması için nitelikli binalar inşa edilmelidir. Günün büyük bir kısmını okulda geçiren öğrencilerin psikolojisini göz önünde bulundurarak, okullara onların eğitim yaşamlarını güzel kılacak mekânlar oluşturmak zorunludur. Bu anlamda okullarımızda dersliklerden başka yeşil alanlar, geniş bahçeler, çok amaçlı salonlar, spor sahaları, yüzme havuzları gibi alanlar da oluşturulmalıdır.
Bu mimari yapıları okullar ile öğrencilerin rahat edecekleri yerler olmaktan oldukça uzaktır. Okular öğrencilerin gitmek zorunda oldukları yerler olmaktan çıkarılıp güle oynaya, seve seve gittikleri mekânlar haline getirilmelidir. İstihza ile anlatmak gerekirse “ilim yolculuğunun aslında ne kadar zahmetli bir yolculuk” olduğunu, bu okulların mimari tasarımları ile daha iyi anlaşılmış bulunmaktayız.