Şehirlerimizde su sorunu
Osman Utkan
İçimiz yanıyor dinmez ıstırap
İçmek için suya hasret kalmışız
Şişelerden taşar çektiğim azap
Suyun satıldığı güne gelmişiz
İçimiz yanıyor dinmez ıstırap
İlk defa suya para verildiğini, 1996 yılında İstanbul’a gittiğim zaman görmüştüm. Hayretler içerisinde, kendi kendime “Suya para verilir mi?” demiştim. O yıllarda İstanbul’da şebekeden akan sular sağlıklı değildi. Çeşmelerden boz bulanık bir şekilde sular akmaktaydı. Önceki yıllarda suyun akması bile nimetten sayılırmış. O yıllarda şehrin su problemi henüz halledilmiş olsa da insanlar hala şebeke suyu içmiyorlardı.
Nizip’te ise bizler şebeke suyundan başka, şişe suyuna ya da damacanadaki suya para vermezdik. Fırat’tan akan su arıtıldıktan sonra evlere ulaşırdı. Suyun kalitesinde bir sorun da yoktu. Her şeyde o suyu kullanırdık. Yemede, içmede ve temizlikte şebeke suyu bize yetiyordu. Allah’ın suyunu ek bir masrafa girmeden doyasıya kullanıyorduk.
Sonraki yıllarda ilk anda İstanbul’a has olan satın alınan hazır sular, bütün şehirlerimizde satılmaya başladı. İnsanlar şaşal kalitesi yüksek olan suları içmek için satın almaya başladılar. Çünkü şehirlerdeki şebeke sularına olan güven azalmaya başlamıştı. Mahallelerde özellikle çocuklarda boy gösteren salgın hastalıkların temel sebebi şebeke sularıydı. Televizyonlardan suların kaynatılması ya da hazır suların kullanılması tavsiye ediliyordu. Doktorlar da aynı tavsiyede bulunurlardı. Çocukları hasta olan aileler, bir daha şebeke suyunu kullanmamaya başladılar. Bu durum yayıldıkça yayıldı.
Vahşi kapitalizm bizim olan suları alıp bize satmaya başlamıştı artık. Büyük sermaye sahipleri doğada saf ve temiz olarak çıkan suyumuzu parselleyerek büyük gelirler elde ediyorlar. Şişelere doldurarak bizim sırtımızdan büyük servetler ediniyorlar. İnsanların en doğal hakkı olan bu suyu parası olmayan içemiyor ne yazık ki!
Oysaki Rabbimiz bu suları, daha insan dünyaya gelmeden kime gideceğini belirlemişti. O su, kimin suyu ise ona gider gitmesine. Onda şüphe yoktur. Ama bizim rızkımız olan suyumuza göz dikiyorlar. Rızkımıza olan suya el koyuyorlar, deyim yerineyse. “Fakir olanlar kaliteli saf ve temiz sulardan içmesin.” diyorlar.
Bu duruma belediyelerimiz de -temiz su sağlamayarak- çanak tutmaktadır. Yıllardır eskimiş olan şebeke hatlarını yenilemekte ağır davranan belediyelerin vatandaş için temiz su derdi yok gibi duruyor. Şimdiye kadar belediyelerden “su satın alma derdine son” diye beyan eden bir belediye ya da bir çalışmasını göremedim, desem yalan olmaz. Kanaatimce zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde, insanımızın “sağlıklı su” ihtiyacını karşılamak, belediyelerin en temel vazifesi olmalıdır. Belediyeler şebeke suyuna karşılık olarak aldıkları ücretleri, suyu daha nitelikli hale getirmek için kullanmaları gerekirdi. “Gerekirdi” diyorum çünkü insanlar hala şebeke suyu içerken tereddüt ediyor. Ta ki insanlar “Şebeke suları artık içilebilir” demeye başlarlarsa o gün belediyeler görevlerini yerine getirmiş olurlar.
Mevcut kaynak sularımız kirletilmeye devam ediyor. Konuya dair yeterli adımlar atılmıyor. Memba su olarak kaynağından çıkan sular çok kısa sürede kullanılmayacak hale geliyor. Daha çok sanayi tesislerinden kaynaklı bu kirliliğe karşı gerekli önlemler alınmamakta ve yetkililer tarafından gerekli cezalar verilmemektedir. Belediyelerin iş dünyası ile olan karşılıklı çıkarlarından dolayı su kaynaklarımız heba olup gidiyor.
Önümüzdeki yıllarda daha da derinleşecek olan su krizlerine karşı da ülke genelinde adımlar atılması icap ediyor. Mevcut durumu tam olarak bilemesem de gerek küresel ısınmadan kaynaklı su kayıpları, gerekse alt yapıdan kaynaklı su kayıplarının önüne geçmek için köklü tedbirler alınmalıdır. Su kaynaklarımızın korunması için tespitler ve tahliller yapılıp insanımıza en kaliteli suyu ulaştırmak hayati bir boyut kazanmıştır.
Suyumuzu alıp bize sattılar
Garipler suları içemez oldu
Çeşmedeki suya zammı kattılar
Kimseler musluğu açamaz oldu
Suyumuzu alıp bize sattılar