Fakir Yılmaz

ÖLÜNÜN ARDINDAN KIRKINI OKUMAK

Fakir Yılmaz

Gerek devletler gerekse başta 'devlet çalışanı' denen, ama genellikle ülkemiz ve benzeri ülkelerde hantallığıyla yakınılan bürokrasinin fertleri, yani sayın memurlarının başını çektiği insanların büyük kısmının tatil günü olarak ilan ettiği bir pazar gününün de haber, program koşuşturması, yoğunluğu ve o pazarı sendromlu olduğu söylenen pazartesiye bağlayan gecenin sabahına kadar çalışmanın yorgunluğu ile uzandığım yatakta sözde uyuduktan sonra birden yeniden uyanıyorum ve sizin gibi artık yastığımız olan telefona kilitlemişçesine uzanıyorum.

Halbuki 'yerelden ulusala' diyerek pazar günü camlı olarak sunduğumuz TV yayının ardından, gelip bilgisayarımla sevişircesine yeni haberler yazmanın, gazeteler yapmanın yorgunluğu ile geçen saatlerde uyumama rağmen, yani uykusuz geçen yeni bir sabahın erken saatlerinden uyanıp, telefondakilerle yetinmeyip, başına geçtiğim bilgisayarın bu yazımı bana yazdıran ve başlarken bu yazıya başlık olan konu ve rakamın nereden geldiğini az siz düşünün, ben hemen geliyorum..

Siz bu sorunun cevabını düşünürken ben yeniden elime aldığım telefona bakıp, o yakışıklının, kuzenimin oğlu olmasına rağmen kendisini bizzat tanımamanın mahcup düşüncesi yetmezmiş gibi, beklenmedik bir anda bu vefasız dünyadan ve geride kalan bizlerden kopup giden sevdiklerimiz gibi onun da aniden vefat edip, gidişine üzüntüsüyle ondan önce bizden can alıp, giden denizlere benzeyen yakışıklı fotoğraflarının altına bırakılmış mesajları bir kez daha sayıyordum.

Çünkü 'Ölmek mi gerek, bir mesajınızı almak için' dedirten başsağlığı mesajlarını o yakışıklının fotoğrafının altında görünce diğer sahte yüzlü onca sanal paylaşımları hatırlamadım değil. 
Buna neden olan hâlâ kim, kimler, neden öldürdüğünü anlamadığımız Narin’lere ve Trakya’daki bebeğin yaşadıklarına 'Of of' deyip, geçenlerin bu paylaşımları ile bu ülkede yaşananlardan, yaşayanlardan aslında gün geçtikçe iyiden iyiye koptuğumuzu bir kez daha ortaya koyuyordu.
Evet, 'Araması var' diye o acılarla hatırlanan İstanbul Gazi'de gözaltına alındıktan sonra tutuklanıp, gönderildiği cezaevinde ki yetkililer babasına, kuzenime açtıkları telefonla oğlunun geçirdiği kalp krizi iddiası sonucu hayata göz yumduğunu haber vermiştiler.
Ve bir süre önce her iki aileye yaptıkları acı sürprizle aramızdan ayrılan Deniz amcalarına, kuzenlerine tıpa tıp benzeyen 31 yaşındaki Kuzenim Murat'ın oğlu, Galip Yılmaz’ın hayata veda ettiğini duyuran ikinci duyuruyu bizim köyün derneğinin sanal paylaşımında öğrenip, altına yazılan başsağlığı mesajlarının sayısı 40'ı bulup, geçmek üzere olduğunu okuyordum.

Ve birlik ve beraberlikten bahsedip, kurulan onca derneğin arasında bulunan ve benim, bugün kirasını ödeyemediği için İstanbul’un ortasında bulunan genel merkezinin kapısının dışarı edildiği Ardahan Dernekler Federasyonu (ARDAFED) başkanı iken kurulmasına vesile olduğum onca yeni dernek gibi yeniden kurulması için büyük çaba gösterdiğim, ama kongresine bile davet edilmediğim kendi köyümün derneğinin, kuzenim Murat Yılmaz’ın oğlu Galip Yılmaz’ın yanı sıra onca gencin, iş insanının, kadının neler yaşadığından habersiz cenaze duyurusu derneği olan onca bölge derneğinin başını çekercesine yaptığı Galip'in ölümünü duyuran iyi niyetli paylaşımın hemen altına yazılan 40 mesajı görünce, yüzüme su vurmadan, çay koymadan, kontrol dışına çıkmışçasına sinirli bir halde, 'Ölünün 40'ını Okumak' başlıklı bu yazıyı yazmaya başlamıştım bile.

Evet, Ankara’da ikiye bölünen bu aralar bol bol 'Falan öldü, filan öldü' diyerek sıkça kara haberli mesajlar atan Ankara Ardahan Federasyonu başkanını da bu konuda daha önce bizzat aradığımı ve 'Başkan, federasyon cenaze duyuruları dışında bir iş yapmaz mı?' diye sorduğumda, başkan Ergüder Şimdi soyadına layık bir cevapla, 'Şimdi bu nasıl bir soru, gazeteci, o da bizim işimiz' derken, kendisinin şu an yaptığı görevi laikiyle nasıl  anlatmaya başlamış ve bu kez beni gazeteci olarak yakalamışken yaptığı işleri art arda sıralıyordu. 
Ama ilk seçiminde masaların üzerine basarcasına büyük bir kalabalıkla yemekli toplantılarına gelen ve şu an ikinci kez Belediye Başkanı olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının kendilerine o toplantıda verdiği 'yer sözü' konusunda bir gelişmenin olup, olmadığını söylemiyor, sormamada izin vermezken İstanbul’daki federasyon gibi genel merkezinin nerede olduğunu adresinden de bahsetmiyordu.

Yani kısacası, birlikte ve beraberlikten, var olan sorunları en aza indirmekten bahsedip, onca hemşeri Galip’lerin yaşadığı garip sıkıntılardan, adım gibi fakir olan bölgeden, bölge insanından, okulu, sağlık ocağı yetmez gibi şimdide öğrenci yurtları kapanan, ormanları doğranan, şehir merkezleri gibi hırsıların hayvanları çalmak için gittikleri o köy ve yayla yolları sıkıntılı memlekette habersiz derneklerimiz ve federasyonlarımız sağ olsunlar benim gibi gruplara saat başı haber atar gibi olmasa da çok çalışıyorlar.

Yani  içinde ki golf sahasından haber alamadığımız Ardahan Üniversitesi kampüsünün içine yapılan caminin imamı, köy ve mahalle imamları gibi bol maaş alıp ama 'kimse gelmiyor' diyerek görevli oldukları camilere gitmeyip, gelişen teknoloji sayesinde uzaktan ezan okuttuklarını bildiklerinden olacak ki onların görevini alıp, sevap işlediklerini düşünüp, dün ilgilenmedikleri, 'Neredesin, ne iş yaparsın?' diye sormadıkları her ölen hemşerinin, köylüsünün arkasında sela misali hemen kara haberi mesaj olarak paylaşıp, iş yaptıklarını ortaya koyuyorlar.

Ve bir kayıp daha... Ve bir üzüntü daha ve bu kayıpların verdiği acılarla ele alınmış bir yazı daha derken, bu yazıya, onca habere ve binlerce paylaşıma 'Aman neyime gerek, sonra Fakir'i okuyor, onun dostu, seveni, hatta Fakir ile aynı düşünüyor demek ki' derler diye bırakın mesaj yazmayı, tıklayıp, neyi anlatmak isteğini okumadıkları gibi beğenmezler yada 'Ya sen yanlış demişsin, bu paylaşım olmamış' diye eleştirmezler bile..

Bu yaşanan sadece benim değil, senin de, o dernek ve federasyon başkanlarının da, siyasetçilerinde, benden pığas dediğim , Yusuf Şit gibi şu anda hastanede olan gazetecilerinde ve beklenmedik bir anda bizi yeniden üzen aile ferdimiz Galip Yılmaz’lara olduğu gibi sağken bir gün ne yaptıklarını sormadıklarımız ilah ki ölecek sonra da en yakışıklı halde çekilmiş olan fotoğrafları sanalda paylaşacağız, altına da camilerde okutulan elektronik namaz çağrıları gibi 'Başınız sağ olsun', hatta cenazesine gitmeyerek yine uzaktan, en kolay yoldan, sanaldan, 'Çok iyi bilirdik' denerek yani 40'ımızı verircesine hemen kırk mesaj yazarız.

Daha ne diyelim? 
40'ı dolmadan 40 mesajla hemen yollananları, bu yazıyı olduğu gibi beni anlamayanların bir gün anlaması için kendilerine dua ediyor ve insanlar sağken kendilerine bir gün 'merhaba' etmeyip, sanalda olsa 'nasılsın' demediklerimiz öldüğünde ise İngiliz yapımı, doğaüstü gizemli korku filmini hatırlatan 40 mesajla hemen öldüğü duyurulan sela pardon sanal başsağlığı haberine konu olanlara, er geç olacaklara şimdiden 'Allah rahmet etsin...' diyor, benim ve senin gibi dün sağken yaşananlara duyarsız kalanlara ve acılarını yürekten paylaştığımız ölen yakınlarımıza, tanıdık, tanımadık acıları olan herkese Allah sabır versin' demekten öte...

Yazarın Diğer Yazıları