Günlük gazete manşetlerini hazırlamak, internet sitesini yeni haberler ve yorumlarla güncellemek, tv programları için hazırlık yapmak, görüntüleri sanala yüklemek, günün manşetini ve yorumunu düşünmek, aramalara cevap vermek, ulaşılması gerekenlere bir alo demekle, gelen mesajlara, yazışmalara cevap vermek, verilecek cevapları beklemek derken geçen rutin bir günün yorgunluğuyla hem de gün bitmeden bir anda kalbi durmuş gibi hem de yanı başımdaki kafesinde gözlerimin önünde duran kafesinde tüneğin üzerinden bir anda yere düşen sarı kuşum gibi uyuya kalmak…
Evet, rutinde desem de olağanüstü bir enerji harcayıp, hem mutlu etmek istediklerimi düşünmekten, cevaplamaktan, yazmaktan alnımdan dökülen terlerin karşılığını alma telaşı içinde işimi en güzel şekilde yapma stresi ile biten bir gecenin sabahında bozuk zil yüzünden tokmaklanarak çalan kapıyı açıyor ve karşımda postacıyı görüyorum.
Elindeki evrakı imzalayarak alıp kapıyı kapamadan gelen evraka bakıyor, artık benim kadar yorulan gözlerimle okumaya mecal bulamadığım için okuma işini sabaha bakıyorum..
Adliyeden gelen ve içinde görevini yapmamakla eleştirilen savcılardan birinin yazdığım bir yazı nedeniyle hakkımda öne sürdüğü ve hapis istediği iddianamesini okurken dava konusu olan yazımı bulup, bir daha okuyor ve üzülerek gülümsüyorum.
Çünkü 35 yılı aşkındır gazetecilik hayatımda bu tür kaç evrak aldığımı ve yorumlarım başta olmak üzere yazdıklarım yüzünden kapısından ayrılamadığım adliyenin yolunun yine göründüğünü düşünürken bugün yeni bir sansür yasasının mecliste görüşüldüğünü ne o yazıyı yazan ben, ne o iddianameyi hazırlayan savcı, nede evrakı getiren postacı tahmin edip, bilemezdi.
İlginç bir tesadüf mü yoksa yazıp, yorumlamakla uslanmayan bana yeni bir uyarımaydı bilmem ama göz atıp kenara koyduğum iddianameyi düşünürken bir hayli yorulmuş, gelen evrakla iyiden iyiye gözüm bir şeye takılıyor.
Yaşadıklarımla yorulan kalbimin olduğu tarafıma bıraktığım yazdığım bir yazı dolayısıyla hazırlanan iddianamenin yanı başında duran küllükte daha sönmemiş sigarama rağmen yenisine uzanan elimi oradan alıp, yeniden klavyeye yazmaya emreden beynim getirilen onca sansürlere karşın direnip, işini, gazeteciliğini, daha özgür bir ülke ve dünya özlemi ile mücadele edişleri hatırlatıyor. Saygıyla, korkmadan, tırsmadan hem de buraya, getirilen yeni yasaya rağmen engellenmek istenen sanala direk inadına, inadına yazmam gerektiğini emrediyordu.
Ve ben sigaramın yanı başında duran soğumuş çayımdan bir yudum alıp, içime çektiğim nefesle, hırsla yeniden yazıyor, günün yazısını gazeteye yetiştirmek için adeta seviştiğim, sevişirken çok mutlu olduğum klavyeme daha büyük bir hazla dokunuyor, yazdıkça yazıyordum.
Ha bu arada paylaştığım iddianameyi gören bir meslektaşımın 'hayırdır' deyip benden evrakın resmini ve yazdığım yorumun linkini aldığını da hatırlıyor, dönüp gidip onun sitesine bakıyor kendimle ilgili haber yaptığını düşünüp, haberleri arasında dolaşırken 'Tartışmalı sosyal medya düzenlemesi resmen yasalaştı' başlığı ile bir habere rastlıyor ve o sahte beğenmeler yapanlar gibi değil, haberin linkini tıklıyor ve okuyorum.
Kısa verilmiş bu haberle yetinmeyip, diğer haber sitelerine girip, yasallaşan yeni sansür yasası denen sosyal medya düzenlemesini yeniden, tümüyle okumaya çabalıyorum. Çabalıyorum zira herkesin yasallaşan yasayı kendine göre yontup, değerlendirip öyle haber yaptığını görüyordum. Yani kamuoyunda "Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi" olarak bilinen 40 maddelik "Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi", TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaşırken 40 maddesi değil, kendilerini ilgilendiren maddeleri belirtip haberleştirildiğini anlıyordum.
Evet, herkesin kendine yontarak haberleştirdiği yeni sansürün aslında var olanlara yeni bir ekleme, açılım satırı ile sadece 'Düzenleme kapsamında halka yanıltıcı bilgi yayanlara 1 ila 3 yıl arası hapis cezası verilecek.' satırı ile güçlendirildiğini görürken bunun yürüklükte olan, olmayan yasaların içinde zaten var olduğunu, bunu da o günkü hakimin psikolojik durumuna bağlı olduğunu bilen bir gazeteci olarak sarılaşan muhalefetin, STK'larında işine geldiğini düşünüp, formalite tepkilerine karşın kabul edilen yasayı bende kabul ediyor ve gazeteye göndermem gereken yazımı unutup, gidip, yatağa uzanıyorum.
Ve günün stresi, gecenin yorgunluğu ile adeta ölü gibi uyuduğum yatağımda açık bıraktığım haber kanalının sesi ile uyanırken gazeteye göndermem gereken yazımı da diğer unutmaya başladıklarım gibi unuttuğumu hatırlıyor, terliklerimi giymeden yeniden başına geçtiğim bilgisayarımı tozdan sıkışmış pervane sesi ile adeta bana kızdığını anlarken son demi çekip, alıp yaktığım sigara ile yeniden yazmaya başlıyorum.
Ama uyumadan önce arkadaşıma yolladığım iddianameyi yeniden görüyor ve haber olup olmadığına bakmak için döndüğüm sitesinde çıkan yeni sansür yasasına bağlanmış şekilde bir haber arıyorum.
Ve ne o haberi nede ben uyurken eve gelen gazeteci kızımın masamda duran iddianameye bakmadığını, yazımı bekleyen gazetenin bir önceki yazımı yeniden yayınlayarak baskıya girdiğini, gelen mesajların çoğunun bir gün önceden al/yapıştırlı hazır cuma mesajları olduğunu görünce acaba öldüğümde haberimin yapılıp, yapılmayacağını düşünüp, sağken ölüyor, kala kalıyordum bitip, onu tutan parmaklarımı yakan sigara küllerinin daha ölmeden öldüğüme ağlayan bir damla göz yaşım gibi klavyeye döküldüğünü anlarken.
Ve ölüm uykusuna dalıp, gönderemediğim yazımı okumanız için bugünkü duygularıma bağlayarak, siz çok duyarlı okurların okuması umuduyla bir gün önceki yazımın yeniden yayınlanmasıyla çıkan gazetem gibi hem de yeni sansür yasasına rağmen inadına inadına sansürsüz basın özgürlüğü, ayakları kırılmayan milletvekillilerinin mücadele ettiği insan hakları, bir gün bu tür yasakçı yasaları çıkaranlarında arayacağı tam demokrasi özlemi, istemiyle burada sizinle paylaşıyorum.