Ben dünyada yokken yürüklükte olan ve kimi yazarlarca Anayasa tarihimizin en ileri Anayasası olarak görülen 1961 Anayasası, İlk 4 Madde denince şekerleri artan Ulusalcılar ve MHP gibi partileri tarafından ülkenin sosyolojik unsurları ile bütünlük sağlayamadığı için eleştiri konusu yapılmıştır.
Genel olarak konuya bakıldığında ise 1961 Anayasası hakkında
söylenmesi gereken ilk şeyin çoğulcu, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne dayalı, demokrasi yönünde yapılmış en iyi denenebilecek bir anayasa olduğudur.
Özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeleri incelendiğinde, çağdaşlarına göre de örnek bir anayasa olduğu belirtilen 1961 Anayasası en çok, güçsüz hükümetlere yani bugün, 'artık yok, çok şükür' denip, ama aslında ölümün adının pandemi olduğu gibi sadece isimi 'ittifak' olarak değişen ve devam eden koalisyonlara yol açtığı iddiasıyla eleştiriye uğramış bir Anayasa olsa da ülkenin kuruluşundan bu yana en iyi Anayasası olduğu hep söylenmiş, tartışılmış, konuşulmaya devam etmektedir.
Ancak yeni bir Anayasanın yapılmasına çalışılan şu günlerde 1961 Anayasası ve diğerlerinin bizden götürdüklerini tartışmaktansa ülke geneline ve demokrasiye, insan haklarına, eşitliğe sağlamış
olduğu kazanımlardan ve başta savumasın da 61 Anayasasını savunan Deniz Gezmiş'in asılmasına el kaldıran sonrada mezarının başına gidip, çiçek atan sahte solcu, faşistten daha faşist ulusalcı CHP'liler olmak üzere ders alınmalı, bıraktığı mirastan faydalanılmalıdır.' diye düşünürken, bizzat içinde 71 Anayasasına gelmek istiyorum.
Gerçi o dönemi de aratan 12 Eylül Anayasasının bile arandığı şu günlerde o ellerine aldıkları çubukla içinde oldukları havuz medyasının havuzunda bir o yana bir bu yana yüzüp, her konuda güvenlik uzmanı kesilen ama 'petrol çıktı' denen 'Gabar nerede, hangi illerin sınırlarında?' diye sorsanız bilmeyen başta Kandil olmak üzere Metina, Zap, Gara, Hakuk, Kandil ve Aso dağlarının hangi ülke sınırları içinde olduğunu benim gibi elin yaptığı Google bakarak öğrenenler gibi Anayasa profesörü kesilip, cuntacı Evren'in karşısında hazır ola geçip, Anayasa metni yazanlar gibi ne cumhurbaşkanı olmak için nede yeni bir Anayasa yazmak için diplomam yok.
Ama bir gazeteci, cumhuriyetin diğer adı olan sade bir cumhur yani bir insan, vatandaş olarak bana da sorulması hailin de önce 'gerçek eşitlik, samimi kardeşlik, bilinmeyen dil,, hak, hukuk' konusunda ancak önerilerim olur' diyeceğim de ne bana ne stk'lara, ne basına, medyaya, ne de aydına kısacası kimseye sorulmaz gece yarısı çıkarılan, el kaldır, indir işi yapmaktan öteye gitmediğiyle eleştirilen mecliste onaylanan kanunların bile doğru dürüst uygulanmadığı konusunda şikayetçi olan tarafta bir vatandaş olarak bilirim ki uygulandığında ise terazinin he güçlüden yana tarttığı bir ülkede..
Evet, 61 Anayasasını, olmadı 71 Anayasasını yetmedi 'Bir kere delinmekle bir şey olmaz' denile denile delik deşik edilen ama 'Baba, Ana denen mevcut Anayasa da olan yasaları uygulayın vallahi onda da razıyız' desekte yok hükmünde sayılan Anayasa için ne yasak dinleyenin olmayacağını en iyi ben bilirim.
Hata Askeri mahkemeler, hastaneler köy okul ve sağlık ocakları gibi 'mahkemesi kapatılsın' denen Anayasayı değil yani Erdoğan'ın bir kere değil, bin kere değişmekle yetinmeyip, yeni bir Anayasa dediği, CHP'ni ise her zamanki gibi ilk 4 madde de takılıp kaldığı, DEM'in ise benim dediklerimden daha fazlasını isteyip, nasıl bir şey istediğini raporlayamadığı Erdoğan pardon ülke için istenen Anayasayı değil, CHP'nin Anayasası olarak adlandırılan Tüzük Kurultayına bir bakalım diyeceğim.
Çünkü, başta her geçen gün daha gizemli bir olaya dönüşen, ölüp, ölmediği bile bilinmeyen ama 'öldürmüş olabilir' denerek hukuk tarihine yeni bir anlam kazandırılan tutuklamalar ve yayın yasağı getirilen ancak nerede diye hâlâ sorulan ama ne hikmetse birde askeri karakolun olduğu köyde, köyün çevresinde bile bulunmayan kız çocuğu Narin'in olayı başta olmak üzere ekonomik sorunlar, insan hakları, uygulamayan Anayasa gibi onca sorun varken bana göre bu yazı okunduğu esnada bitmiş olacak olan iyiden iyiye büzülüp, çöpe atılacağını düşündüğüm CHP'nin Tüzük Kurultayı'na baktığımızda mevcut iktidara gölge ortak olduğunu iddia ettiğim CHP'nin mevcut iktidara yardım için ülkenin gerçek gündemini saklamaya çalışan havuz medyanın, iletişim başkanlığının görevinde üstlendiğini de görmekteyiz.
Kısacası CHP'nin Anayasası denen tüzük için yapılan Kurultay'dan çıkıp, iktidar olacaklarını sananların bugüne dek uygulamadıkları o tüzüğün çokta değişmeyeceği gibi bitti denen ama hiç bitmeyecek tartışmalarla devam edeceği kurultay sonucunda başta bugünkü kurultaya kadar 'genel başkanımız, abimiz, arkadaşımız, dedemiz' denip elde tutulan ama bugünden itibaren adı bile ağza alınmayacak diye düşündüğüm Kılıçdaroğlu tayfası olmak üzere birilerinin CHP'nin içinde çıkıp, yeni bir partinin kapısını açmak için yola çıkacakları bir kurultay oldu 'Değişim' başlığıyla yapılan gerçek gündemi bir kez daha gölgeleyen DEM'in desteği ile aldığı belediyeler ile 'yerelde birinciyim' derken, genelde hâlâ iktidarda olan ve 'yeniden aday olsun sorun yok' denen Erdoğan başkanlığında ki AK Parti'nin devamı için 'erken seçim' demekten bir hayli zorlanan CHP'nin Tüzük Kurultayı..
[13:12, 09.09.2024] Gazeteci Fakir Yılmaz: BUGÜN, DÜN YAZDIĞIM İKİ YAZI GİBİ..
Her gün yazan bir gazeteci olarak yıllardır yazdıklarımızın hiç bayatlamadığı ve dün yazılanın sanki bugünü anlattığını ortaya koyan 2016 yılında yazdığım iki yazımı bir kez daha okuyunca 'yeniden bir yazı yazmaktansa en iyisi yıllar önce yazdığını güncele' diyen yaza yaza yorulan parmaklarımı dinleyerek bugün, dün yazdığım iki yazımla karşınızda olduğumu sizde his edin ve neden bir adım ileri gidilemediğini ve siz okur, vatandaş ve halk olarak kendinizde kenara koymadan bundan sorumlu olanların kimler olduğunu az olsun düşünün derim..
İşte o 2016'da yazılan ama sanki bugünü anlatan iki yazım daha..
**Gençler Sahada Tutulmalı..
Şu an cumhurbaşkanı yardımcısı olan Cevdet Yılmaz bakan iken Ardahan’a geldiğinde kendisine bir öneride bulunmuş ve bu önerimin kanun haline getirilip, uygulanması halinde başta hala devam eden göç olmak üzere bir çok sorununa çözüm bulacak olan ‘Gençleri Yeşil Sahada Tutalım’ önerimi buradan bir kez daha tekrarlamak isterim..
Daha sonra, bugün kirayı ödeyemediği gerekçesiyle kapısı kapatılıp, diğer dernek, federasyonlar yani bölgeyi, Ardahan'ın, ülkeyi kurtaracağız diye kurulup, yazın saz, kışın kaz ile kendilerini bile kurtaramayan stk'lar dediklerimiz gibi cebe giren Ardahan Dernekler Federasyonu ARDAFED'in başkanı iken de aynı önerimi bugünlerde ne kendisi nede gemiciklerle uğraştığı söylenen oğlunun gündemde olmadığı zamanın başbakanı Binali Yıldırım'a davet edildiğim bir toplantısın da kendisine önermiş ve bu yönde bir hayli geniş anlatımlı bir dosyayı kendisine de sunmuştum.
Ve bugün daha etkili bir makamda bulunan ve cumhurbaşkanı yardımcısı olan Cevdet Yılmaz ile Binali Yıldırım'a sunduğum bu önerimi dönemin Milletvekili Prof. Dr. Orhan Atalay’ın bir önerge ile TBMM’sine götürmesini de önermiştim.
O öneri aynen şöyle;
1- Başta, birilerinin dün sahip çıkmadığı bugün ise kendi siyasi ve ticari reklamları için sözde sahip çıkıp, kurtaracaklarını iddia ettikleri ve Serhat Ardahan Spor 75 adıyla aynı ad ile yeni bir takımın daha kurulduğu ikiye bölünen Serhat Ardahan Spor olmak üzere Göle Spor ve ülkede ki diğer tüm yerel amatör futbol takımlarında yer alan, alacak tüm futbolculara en azında bir asgari ücret ödenmesi..
2- Ülke genelinde ikinci iş olarak yapılan ve bana göre adaleti sağlayan hakimlerden farklı olmayan hakemliğin maaşlı bir hale çevrilmesi..
Ve bu önerinin geliştirilip, gençleri dağlara değil, yeşil sahaya çekecek olan ‘Sporcu Olabilir’ denilerek, bu yönde sağlık raporunu alan her gencin yeşil sahalarda tutulması için maaşlı futbolcu dönemi başlatılmalı..
Bu öneri genişletilebilir ve her sağlıklı gencin o yıllardır bombalanan ama bir türlü bitmeyen olaylara sahne olan güzelim dağlara değil, yeşil sahada tutmaya çalışmak en doğrusudur..
**Ortada olan ama görülmeyen yerel sorunlar..
Bir yılın daha bitmesine az kaldığı şu günlerde, ‘2024 yılını nasıl bitirdiniz? diye bir soru sorulursa başta gözlerinde pembe gözlüklerle dolaşan siyasiler ve gazeteci geçinenler olmak üzere yerel idarecilerden ‘Çok iyi geçti, bir çok sorunu çözdük’ derler..
Peki aynı soruyu halka, o sorunlar ile baş başa bulunan vatandaşlara sorsanız nasıl bir cevap alırsınız?
İşte oradan şüpheli bir olarak öncelikle biz yerel gazetecilerin olmak üzere kimsenin dertlerini gündeme getirmediğinden yakınıp, bir soruya bin derdi sıralayarak cevaplamaya çalışırlar..
Ama aynı halk ise adına yerel ve ulusal sorunlar dediğimiz onca sorunun çözüm beklediği ülkemin sınır kenti Ardahan başta olmak üzere var olan sorunların çözümü için asıl baskı gücü olacak olan halk ve vatandaşında ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ yolunu izler..
Tabi bu sorulara cevap vermeden önce bugün bölgeye ilk ofset makinayı götüren, ilk günlük gazetesini çıkaran ve bugün hala birçok kişiyi çalıştıran, gazeteci yapan yayın grubumuzun Ardahan ve İlçelerine yatırımlar yaparken yaşadığı bürokratik sorunları da hatırladım..
Çünkü Ardahan’ın en büyük ilçesi olan Göle’de gazete açarken, bizim burada gazete çıkarmamız için orada evimizin olup, olmadığı bizzat polise yazılan yazı ile tespiti istenmiş ve Ardahan’a olduğu gibi Göle’ye, Hanak’a ve Çıldır’a ofset makinalar götürüp, gazete çıkarmak istediğimiz günlerde yaşadığımız onca sıkıntının bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntının baş sorumlusu olduğunu iç çekerek yeniden hatırlıyordum..
Ve yanımızda çalışan, evine ekmek götüren, gazeteci ettiğimiz SGK’lı sayısının nasıl 21 den 5-6’ya düştüğünü ve işsizler ordusuna yenilerinin katıldığını bana hatırlatan bürokratik engeller ve bölgeyi, ülkeyi kurtaracak denen sözde ekonomik paketinin de diğer paketler gibi çokta tutmayacağını söylersem umut kırıyor demeyin..
Buna neden ise bugün aslında çıkarılan yatırım paketlerininim işe yaramadığını ortaya koyan ve bu nedenle işlemeyen, bir yatırımın yapılmadığı Ardahan'da ki yolu, alt yapısı, ışıklandırılması olmadığı için yıllardır bir çivinin bu ve buna benzer sorunlar yüzünden çakılmadığı anlaşılmayan ve başka yere taşınmak istenen Ardahan'ın mevcut Organize Sanayin Bölgesinin boş kalan sahasında kendisini asarak intihar eden iş adamını hatırlamamın yanı sıra onca bildiğim ve devlete güvenip, bürokratik ve siyasal engeller dolaysıyla batan iş insanları gibi çıktığı evin damından düşen Nasrettin Hoca’nın, ‘Siz gidin de damdan düşen birisi gelsin benim yanıma demesidir..