Bir kuş misali uçup giden hayatın ne kadar kısa olduğunu bir kez daha hissettiğim haberi aldığımda şaşırıp, şok olurken bu haberi nasıl yapacağımı düşündüm.
Çünkü hep örnek aldığım babam, bizi yetim bırakıp giderken aileyi bana emanet etmişti.
Bu durumda, 'Kardeşim, son beşiğimiz, gülen yüzümüz Deniz'in o güzel kalbi kriz sonucu durdu!..' diye yazıp, haber mi yapacaktım.
Yoksa, 'Bak baba o seni bizden daha çok seviyormuş, özlemine dayanamadı bizden erken sana mı geldi.' diye yorum mu yazacaktım?!..
'-Evet, gazetecisin acı da olsa bu haberi de vereceksin, her cumartesi günü ele aldığın ve iç dünyanı anlattığın düşüncelerini aktardığın gibi kardeşinin öldüğünü de yazacaksın. Ki; hatırlarsan benim öldüğümü de yazmış, işin olan gazeteciliğini yapmıştın.' diyor gibi bir sesle bana o dünyadan seslenen babamı bu kez dinleyememiş ve kardeşimin ölümünü yazmayı benim kadar üzülen eş, dost arkadaş, meslektaşa bırakmıştım..
Ama elimin 'Kardeşim öldü' diye yazmaya kalkmadığı, göz yaşlarımın durmadığını anlatamasam da babama olduğu gibi gazetecilik dürtüme direnememiş; İstanbul'dan sevgilim Ardahan'a doğru yola çıkarken kısa da olsa kısa mesaj ve resimlerle bunu ima edip, kara haberi eş, dosta, arkadaşa ve sevdiklerime haber vermiştim.
Çıktığım yol boyu gelen onca telefona cevap vermeye, acımı benimle paylaşıp, güzel mesaj ve dilekleri ile az da olsa bana unutturmaya çalışan dostlarımızın benden daha çok üzülüp, yutkunarak 'Fakir başın sağ olsun, Allah sabırlar versin, en az senin kadar üzüldük, kardeşinin makamı cennet olsun' dileklerinde bulunurlarken o bitmez denen uzun yolun nasıl olup, bittiğini bile fark edememiş, yorulmamış, gelip, Deniz kardeşime ulaşmıştım.
Ve dinimizin güzel dediği bir günde, cuma namazı ardından kardeşimi sevenlerimizle birlikte köyümde, babamın ve sevdiklerimin olduğu mezarlıkta bir canımı daha analarımın, bacılarımın, kadınlarımızın o ağıtları eşliğinde toprağa verdik.
Cenazeden o sıcak elleri kalben sıkıp, hareket etmekten zorlanan dilimle teşekkür ederek ayrılmış ve gelip, bayılırcasına düştüğüm yatağımda deliksiz uyumuştum.
Uyandığımda meslektaşım, Suat İncedere'nin 'Acı ölüm, Genç ölüm…' başlıklı görüntülerini izleyip, yeniden ağlayarak bu Cumartesi ölümü yazısını kaleme aldım.