Hala valizini yukarıya tepiştirmekle meşgul yolcular, cam kenarına oturması için ayağa kalkması gereken koridor yolcularının göz hapsinde. Koridor yolcuları, otobüsün üvey çocukları...
Otogarı çevre yoluna bağlayan tali yola girince ayaktaki yolcular da oturdu nihayet. Muavin önceki sabah geldiği yola tekrar geri gidecek anladığım kadarıyla. Gündüz uyuyanların atamadığı zihin yorgunluğu yüzüne yansımış zira. Yolcuları kontrol ediyor. Tek tek numara-isim karşılaştırması ve ardından ineceği yeri soruyor. İneceği yolu sorarken diyorum; "Bitecek bu uzun yol, bak ineceğimiz yeri soruyor." Evet bitecek yolculuk, bu çocuk hep bitiriyor bu yolculuğu. Kek dağıtırken, anons yaparken geçen zamanları aşa aşa. Bitecek.
Nihayet o da kendi koltuğuna oturdu ve ışıklar söndü.
ESAS YOLA GİRİŞ VE İKRAMA KADAR GEÇEN ZAMAN
Yanımdaki arkadaş benim yaşlarımda. Konuşmak istemediğini kulaklığını ilk baştan takmakla ilan etti. Yüzü yola dönük, yüzüne baktığımı hissetse yüzünü de umursamaz ve habersiz bir edayla kaçıracaktır muhakkak. Bunun teminatını veriyor tüm donukluğuyla.
Koltuk arkalarındaki tabletlerde aynı kayıtlı filmler... Hijyen prosedürü gereği kulaklık uygulamasını kaldırmışlar. Açtım önce tableti, sonra kapattım. Sevmediğim filmler... Bu tablet bana "Asurlu tableti" kadar uzak geldi.
Telefonuma döndüm. Kim ne paylaşmış, nerde hangi video var... Karanlık otobüsün içinde aydınlık küçük bir telefon da kendini çok önemseten bir nesneye dönüşüyor elimde. Görebildiğim kadarıyla yan ve ön koltuklarda da aynı şekilde ellerde telefon... Eller avuntu arayan, sıkıntıya çare olacak şeyleri arıyor durmadan karanlığın içinden fışkıran ışıklı telefonların içinde.
İKRAM ARACIYLA KORİDORDA HALKI SELAMLAYAN HOST
Pazarcının "domates biber" deyişi gibi otomatiğe bağlanmış bir ezber ve boşvermişlikle "evet sayın yolcularımız" diye başlayan ikram anonsu tüm yolcuları yerinden doğrulttu.
Birinin elinde size vereceği bişey olunca ona teveccüh başlıyor. Dünyaya tamah edişimizin ispatı bu eli dolu muavine tazim edişimiz.
Mama kabının önüne geçen eğitimli köpekler gibi önümdeki koltuğa yapışık ikram tablasını açtım.
Yaklaşıyor halkı selamlayan muavin. Bana doğru yaklaşıyor.
Yersiz bi heyecan acaba ne içsem, bişey içeceğimden de değil ama "Çaycı, getir ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan!" dediği gibi Necip şairin benimkisi de o hesap. Yolculuğun süresinden düşen askerlik borçlanması gibi geçmeyen zamanı toplamdan düşüren bir muhasebe çabukluğu.
Çay iyidir. 5 dakika hazırlamak, 5 dakika keyfi sürer, toparlamak da bi 5 dakika, toplam 15 dakika.
Ömrün ilk üçte birinin kalan üçte ikisine yatırım yapmakla geçmesi, kalan üçüncü çeyreğinde sonun hüzünlü yenilmişliği ile koyun koyuna olması gibi "üçte biri beylik, kalanı divanelik" olan bir fasıl bu çay faslı da işte.
YOLCULUĞUN ANA GÖVDESI KARANLIK VE SESSİZ SEYİR
Başı uyanıklık, etrafı gözlemleme ve ikram fasıllarıyla geçtikten sonra uykuya dalana ya da menzile varana dek sürecek olan süre yolculuğun gövde kısmını oluşturuyor. Burda işte sıkılmak, burada bacakların bükük dura dura kilitlendiği, boynun kesik tavuk başı gibi sağa sola sallandığı eziyetli uykulara gark olduğu bitmeyen anlar. Hayal burada, kendi kendine kalmak burda hep...
Yanındaki yolcu ile eğer hayırlı yolculuklar deyişip merhabalaşmadıysan artık bu noktadan sonra hayırlı yolculuklar zaten denmez . Siz nereye gidiyorsunuz, yolculuk nasıl, nasılsın, necisin minvalde sohbet lakırdıları edilmez artık en başta olsa olurdu.
Ama aranızda sohbet başlasa bile herhangi bir ortak kullanım alanı ile ilgili bir meseleyi direk zikretmekle ve ardından konuşmaya iştahı olanın sohbeti burdan türetmesiyle, "Siz de Ankaralısınız sanırım?" "Şoför epey yavaş gidiyor değil mi?" "Mola ne zaman verilecek acaba?" "Su isteyeceğim siz de ister misiniz?" gibi soru cümleleri ateşleyebilir, sohbeti mümkün kılabilirsiniz.
Yalnız yanımdaki arkadaş ne yolun başında ne de ilerleyen saatlerde konuşmaya hevesli, zira takdir edersiniz ki horlayan bir adamla konuşamazsınız, konu kapanmıştır.
Molaya dair birkaç kez suya düşen umutların sonunda mola anonsunun uykuları bölmesi içimizi ısıtıyor.
Direksiyonuyla çember çizen otobüsün tesisin önüne yanaşması ile birlikte sessizliği yırtan anons sesi ve ardından açılan kapılarla gelen ısırıcı soğuk...
Aç değilim. Tuvalet ihtiyacı, çay-sigara faslı kifayet edecektir. Tedirgin bir tedbirlilikle otobüsü gözlerinizle kese kese içilen çay (içmiş olmak için içilen çay) akraba düğününde dans etmek için ayarlanmış akraba kızı gibidir sigaranın yanında.
YOLCULUĞUN BİTTİĞİNE DAİR BELİRTİLER VE VARIŞ
Varacağımız vilayetin topraklarına girdik, şehre yakın olan şehri müjdeleyen sanayi kuruluşları yapılaşmalar yanımızdan akıyor. Artık uyunmaz, gözlerle yol takip edilecek. Ben de öyle yapıyorum.
Uykusunu alamamış, sabahın köründe bile isteye uykusunu ta günün akşamına kadar ertelemiş gözlerim otobüsün görünen ön cephesinden otogar yazan trafik levhasını arıyor. Otogara giriş yaptık nihayet. Yeni bir şehre yenilmiş bir ordunun askerleri gibi giriş yaptık kanlı gözler, mahmur bakışlarla...