Benim başkanlık yaptığım dönemde ortaya attığım ve adına 'Güçlü Ardahan Lobisi' dediğim ama birilerinin ‘Lobiye’ olarak algıladığı birlikteliğin eski haline, mahalli gazetelerin serildiği plastik masa ve sandalyelerde yenen kazlı, sazlı gecelere döndüğü şu günlerde; beni ve benimle çalışan ekiplerimin önünü kesmek için bin bir ayak oyunları yapanların kendi ayaklarına dolanmasıyla tek tek düştüklerini görmekteyim.
Ama yine de üzülenin ben olduğunu bilmenizi isterken bu diasporanın, memleketin ileriye gitmesinin önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha belirtmekte fayda vardır. Çünkü bunların lobi, STK, hatta diaspora değil bu toplumun içinde birer keklik olduğunu her geçen gün daha net görmekteyiz.
Bunun en son örneği de yine İstanbul'un Ataşehir Belediyesine yapılan yolsuzluk iddialı operasyonda görülebilir. Çünkü bu operasyona baktığımızda birilerinin yani bu toplumun keklikleri küçük bir yem karşılığında toplumu sattıkları gibi başındaki ağalara çalıştıkları yani ateşe uzatılan maşalardan öte bir iş yaptıklarını göremiyoruz.
Evet, birçoğumuzun İstanbul genelinde benim diaspora dediklerimin hayırsız çıktığı, hemşehri sermayesini 4 yılda bitirdiği ileri sürülen her şeyi bilen biri, Belediye Başkanı da Ardahanlı olan Esenyurt'ta yaşadığını bildiğim, İstanbul'da dolaşırken Ardahanlıların Esenyurt'un yanı sıra en yoğun yaşadığı ilçelerden birinin de Sancaktepe olduğunu görmek mümkün.
Hatta Esenyurt'ta Kars ve Iğdırlıları yanına koyup, “Biz Esenyurt'ta birinciyiz” diye hava atıp, başta siyasal olmak üzere hayatın her alanında sonuncu olan Esenyurt'taki Ardahanlılar da bilmeli ki İstanbul'da yaşayan Ardahanlıların en yoğun ve birbirleriyle en iç içe olduğu yer İstanbul'un Sancaktepe ilçesidir.
Yani sadece Ardahanlılar olarak nüfus çoğunluğunda 1. oldukları yer Esenyurt değil, tam tersi Sancaktepe ilçesidir. “Ardahanlılar da kim ben kendi tırnaklarımla buraya geldim” diyenlerin başında olduğu ama, Ardahanlıya olmadığı gibi kendi sülale ve yakınları dışında kimseye hayırları olmayan 3 ilçesinin belediye başkanları da Ardahanlıdır.
Peki, “39 İlçesi bulunan İstanbul'un diğer ilçelerinde durum nedir?” diye soracak olursanız eğer “Vallahi hemen her ilçede varız ama gelin görün ki bu İstanbul'da onca Ardahanlının varlığı, çokluğu gibi Küçükçekmece'de, Sultangazi'de, Beykoz'da ve diğerlerinde onca keklikleri de çok.” derim.
Ayrıca bu birilerinin maşası olan kekliklerin “Ardahanlıları dağıtmak, bir araya gelmemeleri için nüfusları Ardahanlılardan kat kat az olanlarca kullanılıp, beslendiğini de iyi bilirim.” derim.
Bunun en açık örneği de bugünden itibaren biraz daha yoğunlaşacağım Sancaktepe ilçesinde yaşandığını da söyleyebilirim.
Çünkü Ardahanlıların yoğun yaşadığı İstanbul'un bu ilçesinde Ardahanlıların bir araya gelmemesi için siyaseten görevlendirilen kekliğin neler yaptığını, Ardahanlıları bölüp, parçalayıp, yenecek bir lokma haline getirmek için çabalayan keklik Ardahanlılara bizzat anlatılmalı derken sizin de aşağıdaki keklik hikayesini okumasını rica edeceğim...
**YAVUZ SULTAN SELİM HAN'IN İHANETE CEVABI
Bir gün Padişah Yavuz Sultan Selim pazarda gezerken keklik satılan bir tezgâh görür ve tezgâha yönelir. Bütün keklikler 1 altındır fakat bir tanesi ayrı bir kafes içinde ve 100 altındır.
Yavuz Sultan Selim sorar:
“Bunlar 1 altın da bu neden 100 altın?”
Satıcı:
“Hünkarım 100 altınlık olan ötüşüyle diğer keklikleri kendine çeker ve yakalanmalarını sağlar.”
Yavuz Sultan Selim 100 altını çıkarıp adama verir ve
“Ver o kekliği bana!” der.
Herkes şaşkınlık içinde ne yapacak acaba koca Padişah bir kekliği diye düşünürken, Yavuz Sultan Selim kekliğin kafasını tuttuğu gibi gövdesinden ayırıverir ve der ki:
“KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR!”
Evet daha çok uzatmadan yazımı şu çok anlamlı ve bugünün kekliklerini anlatan alıntı sözle bitirmek isterim...
“Tarihin Üç kağıtçılarının yani bugünün adıyla 'Üç kuruşlukların’ yaptıkları gizli kapaklı işleri açıklamak için hiç acelesi yoktur. Zamanı gelince herkese hak ettiği hakkı ve rütbeyi verir… Aceleye gerek yok ki…”