Selma Kara yazdı: Eyyy Murat Bardakçı!
Bülten TV Genel Yayın Yönetmeni Selma Kara yazdı: Eyyy Murat Bardakçı!
Murat Bardakçı, geçen günlerde “Mezartaşımızı okuyamaz hâle geldik” diye ağlamayı bırakın! Artık bildiğimiz yazıyı bile okuyamıyoruz!” başlıklı bir köşe yazısı kaleme almış.
Yazıda, Küçükçekmece Belediyesi’nin Cennet Sanat ve Kültür Merkezi’nde açtığı, Yahya Kemal’i konu alan ‘Son Fasılda Bir Ömür’ sergisindeki bir eserle ilgili habercilik hatalarından söz ediliyor.
Şu cümlelerle sona eren yazıda, dil bilmezliğin doğurduğu hezimetlere dikkat çekiliyor:
“Ama şu kadarını söyleyeyim: Bir manzumenin sıradan şiir mi yoksa mezartaşı kitabesi mi olduğunu anlayamayacak ve 94 senedir kullandığımız alfabe ile yazılmış bir metni bile okuyamayacak hâle geldi isek, âkıbetimiz karanlıktır!”
***
Bu yıl memleketimizin güzide bir üniversitesinin iletişim fakültesinde ‘Dijital Gazetecilik’ eğitimi verdim.
Ben zannediyorum ki, öğrencilere dijital gazetecilik tekniklerini falan öğreteceğim.
Nerde… Öğrenciler daha haber yazamıyor ki, tekniğe geçelim… Haber yazmayı geçtim cümle kurmakta sorunları var.
Gerçi bu nesil teknik konusunda hepimizi cebinden çıkarır, o da ayrı konu.
Ağrı Doğubayazıt Belediye Başkanı Yıldız Acar ile ilk röportaja gittiğimde, bana belediye başkanı olduğu zaman bilim, kültür, sanat projelerine ağırlık vermeyi hayâl ederken, ilçede henüz altyapının tamamlanmamış olduğu gerçeğiyle karşılaştığını anlatmıştı. Şimdi işi gücü altyapı ve yol sorunları.
Kendimi bir an onun durumunda buldum.
İşin garip tarafı kitap okuyan öğrencilerin durumu da pek farklı değil.
Pedagojik bilgim o düzeyde olmadığı için tez hocama bunun nedenini sordum; bana aslında bildiğim bir yanıt verdi. “Okumuyorlar ki, sadece harfleri tarıyorlar. Okuyup özümseme süreci yok onlarda.”
Bu durum çocukların suçu değil diye düşüneniz olabilir. Doğruluk payı da var. Amma ve lâkin, bir üniversitenin gazetecilik bölümünün üçüncü sınıfına gelmiş, artık ‘gazeteci namzeti – adayı’ olduğunu düşündüğünüz bir öğrencinin artık bu eksikleri dert etmesi gerekmez mi?
***
Vize sınavlarında haber ödevi istedim. Sınav notlarını açıkladıktan sonra öğrencilere neden bu kadar kötü yazı yazdıklarını sordum.
İlk bahaneleri pandemi döneminde yüz yüze eğitim almamaları oldu. Onu çürütünce bu kez de, yazılarını okuyan toplumun çok da farklı olmadığını söyleyenler oldu. Bir üçüncü neden de –buna artık bahane diyemiyorum çünkü gerçek- çoğunun zaten asker ya da polis olmayı düşündüğü idi.
İkinci bahane hepsinden de korkunç ve böyle korkunç bir gerçek var.
Ama bir yandan da gazetecinin topluma ışık olmak gibi bir görevi yok muydu, ben mi yanlış hatırlıyorum?
Geçenlerde de final sınavlarını bitirdik. Sorulardan biri imlâ ile ilgiliydi.
Bazı öğrencilerim, 3’üncü sınıf gazetecilik bölümünde bu sorunun sorulmak zorunda kalmasını ‘utanç verici’ olarak nitelemiş. Maalesef kendilerine katılıyorum.
İki sınıfta da 4’te 4 yapan öğrenci maalesef yok. 4’te 3 yapan iki öğrenci var, onlardan biri de Mısırlı.
Ve öğrencilerden bazıları, tüm bu sonuçlara rağmen bana bu kadar düşük not beklemediklerini söylüyor. Yani yanlış yaptıklarının farkında değiller.
Murat Bardakçı’nın yazısında sözünü ettiği hata bilmezlikten ziyade dikkatsizlik ve gereksiz özgüvenden kaynaklanıyor.
Bilmediğinin farkında olmayan birinde dikkatsizlik ve gereksiz özgüven elbette olacaktır.
Tabii şunu da söylemem gerekir ki, yukarıda da sözünü ettiğim gibi bu çocuklar teknik uygulamada hepimizi beşle çarparlar.
Ama uygulamada bir sorunla karşılaştıklarında sorun çözme becerileri çok de gelişmiş değil. Bir doğruya farklı yollardan varılabileceği konusundaki yetenekleri körelmiş, her zaman ezberledikleri yoldan gitmek istiyorlar.
Öte yandan, ezberleri çok kuvvetli ama örnek olayla ilişkilendirme konusunda da sorunları var.
Yaşı büyük öğrenciler Türkçe konusunda daha iyi. Geldikleri eğitim sisteminde kompozisyon yazma gibi dersleri olan, sınıftan kolay geçemeyen dönemden kalan öğrenciler onlar da.
“Haber bu, zaten okuyup geçiyoruz, bu kadar da takılmaya gerek yok.” diyeniniz olabilir.
İyi hoş ama burada temel sorun zaten haber yazamamak değil, okuduğunu anlayamamak, tam ve düzgün cümle kuramamak, sorun çözememek, fazla özgüven…
Bu durum sadece gazetecilik mesleğinin sorunu değil, tüm alanların sorunu.
Genelleme yapmayı doğru bulmamakla birlikte, yukarıda verdiğim örneklerdeki gibilerin sayılarının giderek arttığı bir nesil var artık.
Ve artık, bunun dert edinilmesi gerekiyor.