Gebze Hedef Gazetesi ve Hedef TV'de yeniden yazmaya ve anlatmaya çalıştığım Gebze'de kaymakam bey ile olan randevu saatini beklerken günün yazısını cep telefonumla yazmaya başlayıp, randevu saatimin gelmesini beklemeye başlamıştım ki oturduğum salona bir grup insan ile giren birinin yanıma gelip, oturduğum koltuğun sırtını dayadığı duvarı yumruklamasıyla kendime geliyorum.
Bir taraftan duvarı yumruklarken diğer taraftan kendisine bön bön bakıp, ayağa kalkmayan bana da bakıp, gülümseyerek başıyla benimle selamlaşan şahsın kim olabileceğini düşünürken gözüm arkasında, hazır ol da bekleyen bir bayana takılıyor.
Ve etrafında hazır kıta olmuş şahısları da göz ucuyla incelerken karşımdaki bayana kafamı sallayarak, “Kim bu yoksa kaymakam mı?” diye sormaya çalışıyordum, göz ve yüz mimiklerimle.
Ve bu kişinin kaymakam olduğunu göz ucu ve mimikleriyle bana anlatan bayanın kaymakam çalışanı, sekreteri olduğunu gazeteden gelen arkadaşlarla birlikte az önce tanımadığım kaymakamın makamına girerken anlıyordum.
Yani protokolden uzak, yaptırmak istediği işi bizzat takip edip, ilgilileri de dinleyen benim gibi kendisini tanımayanlara 'niye ayağa kalkmadı? diye kaş çatmayan, ilk görünüşte halk adamı olduğu anlaşılan kişi meğer 'Ben kaymakamım' edası ve havası içinde olmayan ve başında bulunduğu kaymakamlıkta biz misafirlerin beklerken oturacağı yeni bir odanın inşaatıyla bizzat ilgilenen ilçe kaymakamıydı.
Aynı kaymakamın artık kullanılmaz halde olan ve kırıp dökerek yenilenmeye çalışılan eski kaymakamlık binasını yeniden yapmak için 20 bin dönümlük arsayı hazırlattığını da öğreniyordum.
Çoktandır Gebze'de olduğunu, yeni bir atama ile başka yere kaymakam veya vali olarak atanmasa yine Gebze Kaymakamı olarak kalıp, kaymakamlık binasını yaptırırken o binayı yapacak firmanın işinin bir hayli zor olacağını kısa bir gözlemim ardından şimdiden belirtmek isterim.
Çünkü bugün 800 bin nüfuslu olan Gebze'nin nüfusu 30 bin olduğu 1974 yılında yapılmış olan eski Kaymakamlık binasının yeniden ve yeni yerinde yapılacağını öğreniyorduk.
Türkiye'de bir ilk olan ve ilk olarak Gebze'de açıldığını duyduğumuz ilk İlçe Adli TIP'ın hizmete girdiğini belirten Kaymakam Mustafa Güler'i Hedef Gazetesi ekibi olarak toplu ziyaretimizde 5 yıldır görev yaptığını öğrenirken kaymakamın sohbetimiz esnasında yaptığı açıklamaları arasında Gebze'nin daha çok ihtiyacı olduğunu, bunun en başında gelenin ise alt yapı olduğunu belirtiyordu.
Evet en son bizzat yaşadığım, gazetecilik yaptığım kaymakamını ziyaret ettiğim Gebze'nin de içinde olduğu 99 Marmara Depremi ile bir kez daha gündeme gelen, sonrasında da zaman zaman yaşanan sarsıntılarla yerle bir olacağı söylenen kentlerin son durumun ne olduğuna bakıldığında, 'Kentsel Dönüşüm' denen projeler ve birçok çalışmanın hiç de yapılmadığını görmekteyiz.
Ve yeniden daha sağlam bir yapılaşmaya gidileceği belirtilen onca açıklama, proje, çalışma veya planlamadan haber alan var mı?
Sizi bilmem ama benim saydıklarımdan, söylenenlerden bir haber alamadığımı belertirken bu yönde dünya bankasında, AB havuzlarda ayrılan, gönderilen milyon dolarlar dahil inşaat sektörüne ayırıldığı ama o beklenenlerin hiç birisinin olmadığını iyi bilenlerdenim.
Ama gökyüzüne uzanan AVM'li gökdelenlerin gölgesinde kalan gecekondu mahallelerinin ada, parsel adıyla bir araya toplandığını iyi biliyorum. Rantlarına rant katanların modern dediği, ama durum aslında toplu kamp denen bol bloklu yüksek binalardan öteye gidilememişti.
Ve başta yapay ve yeşillikler içindeki yapı kültürümüze nasıl sahip çıkacağımızın tartışıldığı bu süreçte bende, ‘İstanbul kazan Kocaeli kepçe’ misali ülkenin en büyük metropollerinde dolaşırken kendimi yıllar önce tanıdığım ve sık sık gittiğim Sağmacılar Cezaevi'nin bulunduğu Bayrampaşa'da buluyordum.
Yıllar sonra baskısını yeniden başka matbaada yaptırdığım gazetemi almak için gittiğim ve aracımı park edecek yer bulmadığım bir sırada 39 ilçeli İstanbul'un bu ilçesinde gördüklerimi yani bu yazımı arabadaki arkadaşım olan cep telefonuyla konuşarak yazıya çeviriyorum.
Gerçekten Bayrampaşa'ya daha önceki yıllarda, yani abimin yaşadığı bir olay sonucu tutuklandığı ve o nedenle benim sıkça gittiğim Sağmalcılar Cezaevi’nin olduğu Bayrampaşa'da o dönem gecekondu olan binaların eskisinden daha beter durumda olduğunu görmenin üzüntüsünü yaşadım.
Evet bir taraftan yeni yapılaşmalar, AVM'ler, trafik tamamen tıkanmış durumda, diğer taraftan ise bir anda rahatlayan trafik, ama kısa sürede yeniden tıkanan yollar. Böylesine bir keşmekeş içinde olan bir metropolde gördüklerimi not ettiğim beynimi boşaltma adına sarıldığım telefonuma söylediklerimi yazıya dökerken 'yol, köprü, konut yaptık' diyen yöneticiler başta olmak üzere yöneticilerinin bir kentin arka sokaklarını dolaşıp, dolaşmadığını bir kez daha merak ettim.
Çünkü, İstanbul'da böyle yapılaşmaya anlatıldığı şekilde dönüşemediği gibi aynı durumun Gebze'de de yaşanabilecek en küçük bir sarsıntıyla günlerce tartışılan ama sonuç veremeyen, kentsel dönüşüm tamamlanmayı bırakın başlamamıştı bile.
Ve arka sokakları gerçekten Afganistan, Pakistan hatta İHA ve SİHA’larla bombalandığı ve Karabağ'ın tamamının kurtarıldığı söylenen ama Ardahan'a sınırı olan Gürcistan'dan sonra Ermenistan'a da elini koyup, şimdide Ukrayna'yı bombalayan Rusya'nın barış gücü adıyla iyice yerleştiği Azeri toprakları gibi harabe olmuş, kerpiçten, çamurdan yapılmış büyük binalarını gösteren televizyonların bu binaların neden öyle İran'daki gibi taştan yapılmış olduğunu tartışmadan o eski binaların petrol ve doğalgaz zengini Azerbaycan'da böyle mi olmalıydı diye sormadan da edemiyorum.
Dedik ya çok bilmişlerin sık sık TV kanallarına çıkıp ellerine aldıkları çubuklarla beyinlerinin altındaki faşist, işgalci hedefleri doğrultusunda ülkenin sınırlarını belirtmeleri, gerekse akıl vermeleri, TV kanallarının ekranlarında dünyanın metropol kenti olan İstanbul'un arka sokaklarına girmesini, yerel gazetelerin sadece belediye başkanlarını, vali ya da kaymakamları veya birkaç tane tanıdık iş adamının haberlerini değil, arka sokaklara da bakmalarını isteriz.
Şayet görmek isterlerse en uygun yer Bayrampaşa'dır. Veya bu yazıyı okuyanların kendi arka sokaklarına bakmaları yeterlidir.
Buna istinaden her an yeni bir deprem olacak denen ama gerçek depremlerin her gün yaşandığı İstanbul'un Kocaeli ya da Gebze gibi o çok anlatılan ama bir metropol değil, gecekondu kentleri olduğunu söyleyenlerin doğru söylediğini bir kez daha teyit edilip, onaylanacaktır...