Uzun süre muhabirliğini yaptığım ve başta manşet haberler olmak üzere birçok önemli habere imza attığım Akşam Gazetesi’nde eski haber müdürüm İsmail Küçükkaya'nın hemşehrim Doğan Şentürk'ün Fox TV'den ayrıldığını öğrendim. Olsun, başarılı bir yönetici olan Doğan Şentürk'ün Fatih Portakal gitti diye yılmadı ve başında bulunduğu kanalın, haberi en çok izlenen kanal olmasını yine sağladı ve reyting yarışında kanalını hep üstte tutmayı başardığı gibi bu krizi de alacağını biliyorum ve inanıyorum.
Çünkü Doğan Şentürk gazetecidir. Gazeteciliğin nasıl yapıldığını, kimlerin gazeteci olduğunu iyi bilen bir gazeteci, bir yöneticidir.
Küçükkaya'nın Fox'tan ayrılıp, Halk TV'ye geçtiği haberini öğrendikten sonra haber ve yorumlarım için başına geçtiğim bilgisayarımdan önce sanal ortamda geziyorum.
Ve o an gözüme bir paylaşım ilişiyor, “Arkadaşlar dışarıdan bir ses geliyor. Ne oluyor bileniniz var mı?" diye. Ardından bu paylaşımı kimin yaptığına bakıyorum ve acı acı gülümseyerek , gazeteci olduğunu görüyorum.
Evet, Ardahan'lılar olarak ilkini düzenlediğimizde İstanbul'u salladığımız ‘Ardahan Günlerinin’ yapıldığı alanda yine ilkini gerçekleştirdiğimiz Kültür Sokağından kovduğum birisiydi o paylaşımı yapan.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin imkanları ile her yıl düzenlenen Tanıtım Günlerinin Ardahan adını taşıyan etkinliğin ilkini yaptığım ve bu alanda 'Ardahanlı yazar, çizer, ressam, heykeltıraşlar da olmalı' diye düşünüp, İBB'nin yıllardır yaptırdığı ama hiç olmayan Kültür sokağını oluştururken bu saçma paylaşımı yapanında aralarında olduğu onca adı, sanı bilinmeyen ve bizim bu etkinlik ardından isimleri kamuoyunca duyulmuştu.
Sonradan kendilerini bir şey zanneden hatta kendisini Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk, Elif Şafak ve Kırmızı Orospu isimli kitabın yazarı Umay Umay'ın yerine koymuştu.
Yani ‘Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi’ denir sözünü hatırlatan, ayakların baş olduğu İstanbul'un Esenyurt ilçesinde gazeteci diye gezinen; sözüm ona kitap çıkaran bu sözde gazetecinin evinde oturduğu esnada dışarıdan duyduğu sesi dışarı fırlayarak araştırıp, bulmaktansa haberi de sosyal medyada olan okura, vatandaşa (takipçisine) soruyordu.
Halbuki gazeteciyim diyenin kişi, duyduğunu, gördüğünü yerinde araştıran, bulan, fotoğraflayan, görüntüleyen ve bunları yaptıktan sonra bizzat yazan, yayınlayandır. "Arkadaşlar dışarıdan bir ses geliyor." diye yazmaz.
Burayı geçip internette sörfe devam ederken bu kez de 'Yeniden vilayet olursam gelişir, göç edilmez.' diyerek 92 yılında 174 bin nüfus, 5 ilçe, 3 belde ile vilayet olan ama beklediğinin tam tersi yüzünden gelişmeyi beklerken sağlık, eğitim, bir türlü bitmeyen bölünmüş yolları, sıfır derecede olan ithalat, ihracat için gereken alt yapı başta olmak üzere hayal ettiğinin rüya olduğunu gören ve bugün nüfusu 98 binlere düşen memleketim Ardahan gibi vilayet olmak isteyen ama Vilayet olmadan bir de büyükşehir olmak isteyen Gebze, Marmara Depremi öncesi Siyah-Beyaz isimli günlük gazetemi çıkardığım Kocaeli'nin en büyük ve sanayi ilçesi Gebze'de Esenyurt'daki gazeteci gibi bir davranışla süreli basın kartı almasını haber olarak değil, internette bir iki cümle ile paylaşıp, çocukça bir davranışla sevincini ortaya koyan bir haber aldım.
Bu ve buna benzer kişiliklerin pardon gazeteci olarak tanınan, tanıtılanların ortalıkta cirit attığı 84 milyonluk memlekette 1 milyonu spor, 1 milyonu bulmaca, 1 milyonu ise at yarışı ve magazin olmak üzere, ancak 4 milyon tiraj yapabildiğini nedenini ortaya koyar gibiydi.
Yani gazeteci diye geçinenlerin haberi internetten okura sorarak oturduğu yerde haber yapmaya çalıştığı, kendisine de süreli basın kartı verildiğini müjdeleyen bir ülkede gazeteciliğin neden ayağa düştüğünü de İnternet çağı yüzünden olmadığını daha iyi anladık.
Bu durumun en son örneği ve bu yazıyı bir gazeteci olarak dile getirmeme neden olan diğer bir konu ise yine Esenyurt'ta yaşanıyordu.
Evet, gazeteci olarak bildiğimiz diğer birinin evi siber polis tarafından basılarak bilgisayarına ve cep telefonuna el konulmasına rağmen haberini yapmaması, yapamamasıydı.
Aldığımız bilgilere göre İstanbul'un Avrupa yakasında bulunan bir ilçenin iktidar partili bir belediye başkanının çok hasta olduğunu bu nedenle görevi bırakacağı yönünde internette sahte bir paylaşımın yapılması ardından o belediye başkanının şikâyeti üzerine savcılık emriyle şu an Esenyurt Belediyesi Basın Müdürlüğünde çalışan gazetecinin evi siber polis tarafından basılmış, bilgisayarına ve cep telefonuna el konulmuştu.
Bu gazeteci arkadaşın yaşananları bunun haksız ve iftira olduğunu belirtmesine rağmen bu gelişmeyi gazeteci olduğunu unuturcasına haberleştirmekte tereddüt ettiğini anladım .
Yani kendisinin yaşadığı mağduriyeti bile haber yapmaktan kaçınıyor, belki de korkuyordu gazeteci diye bildiğimiz bu arkadaş...
Gerçi bir zamanlar kendisinin de içinde olduğu karanlık kapılar ardından nelerin yaşadığını iktidarla ters düşünce başka ülkeye kaçtıktan sonra twitlerle anlatan Sedat Peker dahil birçok insanın ciddi iddiaları hakkında adım atmayan savcıların polisi evlere göndermesi de düşünülecek diğer bir konu...
Savcılığın, dedikodu mahiyetli sahte bir hesaptan yapılan bir paylaşımı iktidar partisinin hatırına harekete geçtiği iddiaları ise düşündürücü olduğu kadar bizim gazeteciliğimiz adına da ne kadar vahim bir durum olduğunu da sorgulatmakta.
Ve gazeteci geçinenlerin kendisinden haber bekleyenleri bırakın da kendisinin mağduriyetini bile yazmadığı-yazamadığı bir memlekette TV kanalında sunduğu haberlerle yetinmeyip, evine giderken bile yolda gördüğünü cep telefonu ile canlı yayın haberi yapan gazeteci Küçükkaya Fox'tan ayrılıp, Halk TV'ye geçmiş olsa da gittiği kanalda olduğu gibi bıraktığı kanalda ve bu alanda, 'İyi ki gerçek gazeteciler var.’ diyerek azda olsa, buna da şükür diyoruz. Gazetecinin yazması gerekenleri yazmayıp söylemediği bu memlekete...