Aslında bugün size -nereden estiyse- gece yarısı uyanıp, internetten arayıp, vikipedi de bulduğum ve uzun uzun okuyarak, incelediğim 24 Milyonluk Kuzey Kore'nin Diktatörünü anlatacaktım..
Babadan çocuğa, yakına, akrabaya kalma bir ülkeyi yöneten bir oğulun devam ettirdiği dikta rejimi ile idare edilen 24 milyon insanın nasıl, hangi şartlar altında yaşadığını ve bu insanların nasıl olup babadan oğula geçen bir diktanın önüne geçemediğini inceledim.
Ve aslında bir dikta rejimi altında nasıl yaşanabildiğini merak edip, uykudan aniden fırlayıp, dikta bir rejim ile idare edilen ülkeler arasında ilk aklıma gelen Kuzey Kore'yi ve orada yaşananları inceleme, kendimce bir kez daha tanıma imkânı yakaladım; ülkemde yaşanan diktatör, 'dikta rejimine gidiyoruz' tartışmalarını düşünürken...
Darbecilerden kalma Anayasanın değişmesi için gecesini gündüzüne katan ama 20 yıldır hala bunu başaramayan bir iktidarın ve 'Biz de bakan olacağız' hayalleri kurup, ülkeyi dikta rejime doğru götürdükleri ileri sürülenlere koltuk değneği olanların da benim gibi bir gece yarısı kabus görmüşcesine uyanıp, böyle bir araştırma yapıp yapmadıklarını da merak ederken, halkın yaşananlardan bi haber olduğunu ve benim gibi ekmek derdine düşüp, kendisinin olmazsa da çocuklarının geleceği ile hiçte ilgilenemediğini anlıyordum; bir adamın her an her yerde nefesini hissettirdiği Kuzey Kore halkının durumunu bir kez daha görüp, okurken..
Ve birinin diktatör olmak için çabalarken birilerinin nasıl olup da vatan-millet-sakarya edebiyatları ile uyutulup, 'Biz olmasak ülke bölünür' kandırmacısını yuttuğunu da anlıyordum; babadan oğula kalan bir dikta ile yönetilmeye devam eden, herkesi düşman ilan edip, milli gelirinin büyük bölümünü silaha yatıran Kuzey Kore'yi incelerken..
Evet, bugün Kuzey Kore'yi ve oradaki dikta rejimi anlatmak isterken radyoda dinlediğim bir haber dikkatimi çekti ve dünyayı yine diktatörlerce idare edilen ve bugün darmadağın olan Suriye, Irak ve Ortadoğu’daki dikta rejimi ile yönetildikleri için bugün kan, revan içinde olan çadır ülkelerle farz sayan bizim basının nasıl olupta dünyanın diğer ucunda bulunan ve bölgesinin en küçük ülkesi olan Gambiya ile ilgilendiğini de merak ettim.
Ve gün boyu aklımda kalan bu haberi unutmayıp, bu kez sabah erkenden uykudan uyanır uyanmaz 7-8 uçakla birçok ülkeyi dolaşan Erdoğan'ın da gitmediği ülke olarak bildiğim Kuzey Kore gibi Gambiya'yı da inceleme fırsatı buldum.
Ve karşıma çıkan ilk şey yönetim şekli oldu: diktatörlük..
Peki ne olmuştu, bir çoğumuzun hangi kıtada, ne yiyip, ne içtiğini bilmediğimiz Gambiya'da..
Evet orada da bir diktatör varmış ve yapılan seçimlerde yenilmesine karşın iktidarı bırakmak istemiyormuş.
Ve çok ilginçtir onunda yönetim rejimi cumhuriyetmiş...
2 Milyonluk nüfus, 2 bin 500 kişilik bir orduya sahip bu ülkede yaşananlarda Kuzey Kore'de yaşananlardan farklı değilmiş..
Yani 12 Mart, 12 Eylül, 15 Temmuz gibi ihtilaller yapılan bizde olduğu gibi 30 yıl önce yapılan ihtilalle başa gelip, 30 yıl gitmeyen, gidince de anayasaları başta olmak üzere yönetim anlayışları ile yeni diktalar halka hediye edenlerin ülkesi konumundaki Gambiya'da er geç yapılan bir gerçek seçim ile yenilen diktatörün gitmek istememesi üzerine komşu ülkelerin müdahalesiyle karşı karşıya gelmiş..
Ve bu yazıyı bitirirken Gambiya diktatörü olan ve sandıktaki yenilgiyi kabul etmeyerek koltuğunu bırakmayan Diktatör Jammeh'e karşı Afrika ülkeleri düğmeye basmış, Gambiya topraklarına girmişlerdi.
Yalnızca 2 bin 500 askeri bulunan Gambiya'nın bir dış müdahaleye direnmesi imkânsız görünürken burada da ABD'nin elinin olduğunu görüyordum ki; ‘ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan kritik bir son dakika açıklaması geldi. Bakanlık, Gambiya'daki krizle ilgili olarak 'Senegal'in askeri müdahalesini destekliyoruz' dedi.
Yani işin kısa öyküsüne dönecek olursak, artık; 'Siz kim oluyorsunuz, ben istediğimi yaparım' demekle işlerin yürümediği bir dünyanın olsa da sonuç olarak olan halka oluyordu; 'Bu ülkenin bekası benim, ben iktidarda kalayım da ne olursa olsun' deyip, her şeyi kendisine göre ayarlamaya çalışanlara da kalmayan dünyada...