Bitpazarında bir kitap satıcısı
Kültür Mustafa
Uzun bir kışın son günleri…
Şubat ayının kötü günlerini geri bırakmaya hazırlanırken pazar günleri kurulan Bitpazarı’na (Kayseri) gitmeye karar verdim.
Bitpazarında gün erken başlar, sabah erken gidenler değerli eski eşyaları almak için acele eder. O yüzden müdavimleri erkenden yola çıkar. Ben de öyle yaptım.
Benim ilgi alanım genelde kitaplar. Bitpazarında kitap bulmak oranın ne kadar farklı ürünlerin olduğunu gösterir.
Aslında Bitpazarı bir çeşit terapi. Nostalji eskinin yeniden güncellenmesi gibi. Bir gazocağı, eski güğümler, tarım aletleri, hızla tükenen telefonlar…
Çok aşırı bir kalabalık. Gelenleri sosyal sınıflara ayırmak zor. Arabaların park yapmakta zorlandığı, eski yeni model arabalar arasında burayı sadece yoksul kişilerin mekanı sanmak da hata. Ama yol boyunca mültecilerinde çoğunluk olduğu yol boyu aralarında konuşmasından anlaşılıyor.
Pazarın geniş bir alanında bir sahaf görüyorum. Kitaplara şöyle bir baktım. Bir kısmı ders kitapları. Üniversiteye hazırlık, yabancı dil ve edebiyat üzerinde yazılmış eski kitaplar yeni okurunu bekliyor. Eski kitabın yeni sahibi kim olacak acaba?
Kitaplara bakarken bir müşteri geldi. “Fareler ve İnsanlar var mı?” diye sordu. “Bakalım var mı…” diye kitapların arasında göz gezdirdi satıcı. “Hiç kitaba elin değmemiş gibisin.” diye müşteriye sitem etti. Müşteri, “Yok abi kardeşim için bakıyorum.” dedi.
Baktılar öyle bir eser yoktu. Zaten bu pazarda insan aradığını değil de bulduğunu alırdı.
Ben kitaplara bakarken bu kez başka müşteri geldi. Yabancı dilde basılan eserleri gözden geçiriyordu.
Kitap satıcısı kitapları sevdiği kadar sohbet etmeyi de seviyordu.
- “Arkadaş sen ne iş yaparsın?”
- “Yeminli tercüme bürom var orada çalışıyorum.”
- “Ben de Biyoloji okudum.” diye kendini anlatmaya başladı satıcı.
Kitapla ilgili seçim yapan bilinçli bilinçsiz her kesimde insan var olduğunu anladım.
Onlar gidince bende aldığım kitapların fiyatını sordum. Önce kitabın sayfalarında eksik var mı diye kontrol etti. 5 kitaba 50 Lira dedi, pazarlık etmedim.
“Abi, iyi kitaplar seçmişsin.” dedi. Çok kitap okuduğumu söyledim, bir sohbettir başladı.
Sohbetimden memnun kaldı satıcı.
Kitapların içinde en güzel çeviriyi yapan Sabahattin Eyüboğlu, denemelerin babası Montaigne vardı.
Ne de olsa okunmamış her kitap yenidir.
Eski kitabın yeni okuru ve sahaf bir arkadaş bulmanın kazanımı ile oradan ayrıldım. Ama düşünmeden de edemedim. Acaba kitabı seven bu satıcı da mı ‘tutunamayanlardan’dı.