Bilal Erdoğan, Denizli'de gençlerle buluştu
DENİZLİ (İHA) – Pamukkale Üniversitesi'nin (PAÜ) ev sahipliğinde düzenlenen EGEKAF 24'de gençlerle buluşan İlim Yayma Vakfı Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, 'Kendi değerlerimize sahip çıkmamız gerek, kendi kimliğimizi Türkiye Yüzyılına yansıtmamız gerek' tavsiyesinde bulundu.
DENİZLİ (İHA) – Pamukkale Üniversitesi’nin (PAÜ) ev sahipliğinde düzenlenen EGEKAF 24’de gençlerle buluşan İlim Yayma Vakfı Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, “Kendi değerlerimize sahip çıkmamız gerek, kendi kimliğimizi Türkiye Yüzyılına yansıtmamız gerek” tavsiyesinde bulundu.
EGEKAF 24 ikinci gününde İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan’ın “Öğrenci Destek Projeleri” adlı söyleşisi, CBİKO Başkanı Doç. Dr. Salim Atay’ın modertörlüğünde gerçekleştirildi.
Öğrencilik dönemlerinden ve sonrasında kariyer hayatından bahsederek konuşmasına başlayan İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, “1997’deki 28 Şubat sürecinde, İmam Hatip Liseleri’nin orta kısımlarının ve Kur’an kurslarının kapatılması, imam hatiplerde kalan diğer öğrenciler için de üniversite giriş sınavlarındaki katsayıların farklılaştırılması gibi bir durumlar gerçekleşti. Bu nasıl bir durum? Mesela şöyle bir bahane uydurarak bütün meslek liselerini de aslında mağdur ettiler. Meslek lisesi mezunları sadece iki yıllık ilgili meslek lisesi okullarına gidebilir dediler. Ona ek katsayı getirelim dediler. Bunun anlamı şu; örneğin diyelim ki ticaret meslek lisesi mezunu olan bir öğrenci bölümüne giderken puanı kırılıyor, ticaret meslek yüksekokuluna giderken puanı arttırılıyor. Çocuk kendi istediği endüstri meslek lisesini okumuş ama endüstri mühendisliğine gidemiyor artık düşünebiliyor musunuz? Yani bu katsayı mağduriyeti nedeniyle sadece İmam Hatip Lisesi’nin önü kesilmekle kalmadı bütün meslek lisesi sistemi de maalesef altüst oldu. Tamir edilmesi de zaman aldı. O dönemde bu vesileyle tanıştığım iki tane arkadaşımla beraber üniversite başvuru dosyası hazırladım. Onlar Indiana Üniversitesi’ne gittiği için ben de aynı üniversiteye gittim. O şekilde Indiana Üniversitesi’nden İktisat ve Siyasal çift dal yaparak 3 senede mezun oldum.”
“Kendi değerlerimize sahip çıkmamız gerek"
Konuşmasına gençlere tavsiyelerde bulunarak devam eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“Japonya’nın bir adası varmış o adada insanlar dünyada en uzun ortalamayla en uzun hayatı yaşıyorlar. Bu adadakiler nasıl bu kadar uzun süre yaşadıklarını inceliyorlar. Ondan sonra bu Ikigai ortaya çıkıyor. Ikigai’ye göre öncelikle yaptığınız işin sizin doğal kabiliyetlerinizle uyumlu olması lazım. İkincisi, bu işi yapmaktan keyif almanız gerekiyor. Üçüncüsü bu işi yaparak geçiminizi sağlayabilmelisiniz . Dördüncüsü de bu işi yapmanızın topluma bir katkısı olması lazım diyorlar. Özetle Japonlar bu dört olayın birleştiği yerde kariyer tasarlayabilirseniz bu durumun sizin iç huzurunuzu ve ömrünüzü uzatma konusunda sizlere yardımcı olacağını söylüyor. Dördüncü unsur hakikaten topluma faydalı olmak, sizi yaratan kişi için makul işler yapmak anlamına geliyor. Ikigai’nin dördüncü noktası bizim tasavvuf geleneğimiz yani daha iyi bir kul olma gayreti. Bunlar da muhakkak kariyer planında önemli yer oluşturmalı. Ama şunu da gördüm: Amerika’da gerçekten çalışırsan kazanıyorsun. Çok motive ediyorlar. Yani şöyle düşünelim, işte ben Harvard’da okudum, Indiana Üniversitesi’nde okudum, bunlar Amerika’nın ilk elli hatta John Hopkins Üniversitesi ilk ondaki üniversite. Mesela ben filanca üniversitenin öğrencisi ya da mezunuyum, bu işi ben yapabilir miyim diye bir yaklaşım yok. İş var mı? Mezuniyetinize yakın işinizi bulana kadar başvurularınızı yapıyorsunuz. Gerekirse herhangi bir fastfood restoranında saatlik ücretle çalışıyorsunuz. Veyahut da bir AVM’de, bir dükkânda tezgâhtar olarak çalışıyorsunuz. Ya işte ben ODTÜ Fizik mezunuyum, böyle bir iş yapabilir miyim zihniyeti doğru değil. ODTÜ Fiziği bilerek söylüyorum; ODTÜ fizik mezunuyum, iki yıldır iş bulamıyorum. ODTÜ Fizik mezunu olduğun için iş teklifi mi bekliyorsun? ODTÜ fizik mezunu olan bir adamın yapamayacağı bir iş olmaması lazım yeter ki çalışmak istesin. Dolayısıyla, Amerika’da bu zihniyet var. Amerika’ya Türkiye’den o dönemde gelen başka arkadaşlar, başka insanlar pizza dağıttılar, benzin istasyonunda çalıştılar. Bir yandan gece İngilizce kursuna gidip İngilizcelerini geliştirip diploma almaya çalıştılar. Haftada seksen saat pizza dağıtan biliyorum. Şunu söylüyorum öğrenci arkadaşlarıma: ODTÜ’den Boğaziçi’nden, Harward’tan hangi en iyi üniversiteden mezun olursanız olun ilk işinize belki diplomayla girersiniz. Orada mülakat gibi bazı aşamalar var. Diyelim ki aşamaları geçerek diplomanızın da katkısıyla işinize girdiniz. Zamanla iş yerindeki performansınız açığa çıktı. Artık şimdi o işveren sizle çalışmaya devam edecek mi bakalım? Gününde işi yerine getiriyor musunuz? Geç kalıyorsanız, güven vermiyorsanız, iletişiminizi zayıfsa işimize son verilir. Diyelim ki bir sonraki işe de yine diplomanız sayesinde girdiniz. Ama üçüncü iş yeri referanslarınızı sorup önceden çalıştığınız yerleri aradığı zaman ne olacak? İş yerinde; aranan, çalışan, yine çalışkan olan eleman, yine iletişimi iyi olan eleman, yine kendini iyi ifade edebilen eleman, yine güvenilir dürüst olan eleman olacaksınız. Dolayısıyla buna odaklanmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Ve hani kötü örnekler hayatımıza referans edilemez. Her zaman daha iyisi için çalışmalıyız. Kendi değerlerimize sahip çıkmamız gerek, kendi kimliğimizi Türkiye Yüzyılına yansıtmamız gerek ve bunun yolu kültürel değerlerimize sahip çıkarak ve bunu gelecek nesle aktararak olabilecektir”