Baş vücudu çeken lokomotiftir. Bütün bilgilerin depo edildiği, bütün kararların ve komutların verildiği beyin, başın içinde meskundur.
Bir şeyin sonunu ta başından anlarız. Bir askeri birliğin başı orduyu peşine takan, önde giden, yolu çizen, istikameti tayin eden öznedir. Cemaatin lideri imamdır ve imam baş demektir. Tespihin bile iplerinin birleştiği, tanelerinin peşine dizildiği imamesi vardır ki baş demektir.
Günümüzde demokrasi, eşitlik temelli adalet, insan hakları gibi kavramlar bu baş denilen özne unsuru özneliğinden sıyırıp değiştirilebilir, taviz verilebilir, ikame edilebilir bir hüviyete doğru gevretti*.
Artık baş diye tarif ettiğimiz kişiler, kurumlar, kavramlar baş olmayı ismen yüklenseler de yetki devri, branşlaşma önde gelmek üzere birçok farklı sebeplerle baş oluşları ismen ve formalite icabı bir konuma indirgendi.
Artık yazının başlığından yazının hüviyetini anlayamıyoruz, kitabın başlığından da kitabın mahiyetini.
İlgi çekici olmak için lokomotifler portakal rengine boyanmış.
Umutla bindiğiniz trende arkalara ilerleyince görüyorsunuz ki başı turuncu renkte bindiğiniz vasıta esasen bildiğimiz kara trenmiş.
Işıl ışıl renklendirilmiş vitrinler bizi kandırıyor. Vitrinler evet! Onlar da birer serlevhadır (başlık) ait olduğu müessesede.
İçeri girdiğinizde görüyorsunuz ki içerisi vitrininin vadettiği cezbede değil.
Önceleri sirklerde, panayırlarda, lunaparklarda çocukların ilgisini çekmek için türlü numaralarla mallar satılır, oyunlar oynanır, çeşit çeşit sihirbazlıklar müşteri bulma gayesiyle şarjörlere yerleştirilirdi.
Orada kalması şartıyla ses edilmeyen bu illizyonist hava bugün toplumun tüm katmanlarında piyasanın selameti için başvurulan, doğal, olmazsa olmaz görülen rükûnlar** haline dönüştü.
Vitrinler artık ucuna solucan takılmış birer olta. İnsanlar birer müşteri. Müşteriler gafil bırakılmak suretiyle paraları ellerinden alınması gereken birer av. Kazanmak oltaya getirmekle, kaybetmek oltaya gelmekle mümkün olan bir şey.
Baş olmak önder olmak değil artık baş olmak en fazla önde durmak demek, bir şey ifade etmese de…
“Oğul bir baş ol da istersen soğan başı ol” diyen analar, irfan mektebinde öğrendiklerini bu sözle kristalize edip ifade etmişler.
Ve sözden kasıtları baş olmanın hem özgürlük hem özgünlük katacağı ve bu yolla inisiyatif sahibi, eğriyi doğrultacak, kendini kölelikten kurtaracak mevkii yakalamalarını murat etmeleriydi.
Kolektif bir yaşamın acemiliğini yaşayan toplumumuz çareyi başına buyruk olmak anlamına gelmeyen ama oyun kuran, insiyatif alan bir baş olmakta bulmuştu. Baş olmak bu toplumda özlenen, istenen beklenen bir şeydi her zaman.
İmamlar artık sadece namaz kıldıran, ölü yıkayan görevliler. Müdürler yukarıdan yazı gelmedikçe kesin bir şey söyleyemeyecek kifayetsizlikte.
Öğretmenler inisiyatifsiz ve müfredata uymakla kelepçelenmiş. Demokrasi, özgürlük dağıttıkça kişilerin özgürlükleri de özgünlükleri de dağıldı sanki…
*gevretti: Başedilebilir, esneyilebilir hale getirmek, bi tür deformasyon, taviz.
**rükûn: Bir kurulun, bir topluluğun en önemli üyelerinden her biri.